16 Ekim 2012 Salı

Her Temas İz Bırakır: Behzat Ç - Bir Ankara Polisiyesi


Daha önceki yayınlarda motoru ısıtmak için okuduğum kitaplardan bahsetmiştim, onların hemen peşi sıra okusam da yazmak bu zamana sarktı. Behzat Ç dizisi hayranları için tam da motoru ısıtmak için okunulası bir kitap. 

Kitabın yazarı Emrah Serbes, diziye de esin kaynağı olan kitap serisinin ilki olan, Her Temas İz Bırakır'da karakterleri detaylı olarak analiz etmiş. Psikolojik ve fiziksel durumlarının tasvirleri her ne kadar net olsa da dizinin hayranları için kitap canlandırmak için pek de etkili değil, hele hele Erdal Beşikçioğlu'nun oyunculuğundan sonra. Ama kitaptaki bazı ortam tasvirleri hakikaten başarılı, hele hele okurken Ankara ayazını içinizde hissediyorsunuz.

Kitapta, dizinin aksine, Cinayet Büro 3-4 olayı aynı anda soruşturuyor ancak ana çizgide ise dizinin ilk bölümündeki Teras Bar'da çatıdan atılan ve intihar süsü verilen üniversite öğrencisi kızın soruşturması var. Öte tarafta ise Behzat Ç.'nin psikolojik halinin derin analizleri var, abisiyle ve Berna ile kavgaları, Şule ile tanışmaları.

"Öğrenci alemine, başka alemlere, ama asıl polis alemine dikiz atan, entrikası bereketli bir polisiye..." demiş kitabın arka kapağını hazırlayan. Aslında söylenecek pek de farklı bir şey yok. "E madem dizinin aynısı neden okuyayım?" dediyseniz de içinizden, o zaman, kesilmiş sahneleri ve farklı sonuçlanan soruşturma için okuyabilirsiniz derim. 

Not: Adamın hası 216 içer...
 Her Temas İz Bırakır: Behzat Ç- Bir Ankara Polisiyesi : Emrah Serbes
İletişim Yayınları

10 Ekim 2012 Çarşamba

Galatasaray:Rotasyon gerçekten hata mı?

Hayli uzun bir yazı oldu ama sıkılmadan okunacak şekilde yazmaya çalıştım. İsterseniz parça parça da okuyabilirsiniz.

Öncelikle bazı tanımları kafamızda netleştirmek gerekli. Mesela Santrafor-forvet farkı. Bunun farkını daha önce de açıklamıştım. Jardel, Hakan Şükür, Falcao, İbrahimovic gibi oyuncular santrafordur. Tabi bunların ortak özelliği uzun boylu olmaları ama mesela Owen da bu sınıfa girer. Bu tip oyuncuların pivot santrafor gibi ceza sahasında stoperlerle ikili mücadeleye girmeleri, top almak için kanatlara açılmaktan ziyade kişisel ya da takım oyunu gereği ileride defansı rahatsız etmesi beklenir. Zaten bu tip oyuncuların İngilizcede karşılığı Striker (vurucu,bitirici)dir. Doğal olarak da bu oyuncuların golü atan kişi olması beklenir. Forvetler ise Arif Erdem, Hagi, Ronaldo, Messi,Quaresma,Alex gibi topu taşıması beklenen ya da santraforun açtığı boşluklara koşu yapacak oyunculardır. Santrafora asisti yapacak, yani golden önceki pası vermesi beklenen oyunculardır. Oyun sistemine göre 2. forvet, kanat forveti (4-3-3) ya da 10-10,5 numara göre diye adlandırılır. 

Futboldaki taktiksel saha dizilimi ise 80'lerde 3-5-2 (ya da 5-3-2) şeklindeyken, 90'lı yıllarda 4lü savunmaya geçilerek 4-4-2 moda oldu. Barcelona'nın son yıllardaki futbol devriminden sonra ise 4-3-3 2000'li yıllara damga vurmuş durumda.  

Mevcut Galatasaray kadrosuna gelecek olursak da ilk 11'de düzenli oynayan ve rotasyona giren 3 oyuncu da (Elmander, Burak, Umut) tam olarak santrafor tarzında oyuncular değil. Daha detaylı bakacak olursak, Elmander şimdiye kadar santrafor, santrafor arkası ya da sağ ön mevkilerinde oynamış bir oyuncu. İleride ısrarlı baskısı, geriye gelip top alma özelliği olduğundan bu mevkilerde zorlanmadan oynayabilen bir oyuncu zira bitiriciliği de o kadar yüksek bir oyuncu değil. Mesela Galatasaray'ın geçen sene Elmander'in ilerde tek santrafor olarak oynadığı maçlarda zorlanmasının nedeni de biraz bu. Elmander gibi Burak'ın da saha içi mevki olarak kariyeri benzer şekilde gelişti. Umut ve aynı şekilde Sercan Yıldırım ise kariyerine santrafor olarak başlasa da Elmander gibi bitiriciliğinin yetersiz olmasından dolayı hücum presi/hızı özellikleriden dolayı kanada kaydırılmış oyuncular.Mevcut kadro içersinde gerçek santrafor özellikli tek adam Baros ancak o da form durumundan dolayı 5. tercih durumunda. 

2. paragraftaki ek bilgiye tekrar dönecek olursak, 4-4-2 taktiğinde kanatların hücuma yönelik olması aynı zamanda da geriye çabuk dönmesi gerekir. İleride 2 kişiyle defansa daha fazla baskı oluşturulsa da orta saha göbeğindeki 2 kişinin genelde 4-3-3 oynayan takımlara karşı eksik kalma handikapı var. Günümüz futbolunda ise en temel prensip ise orta saha üstünlüğü. Hele hele topa sahip olma üzerine bir futbol anlayışınız varsa. Bu durumda da orta sahayı diri tutmak için de 4-4-2'nin ana prensibi "hücumda baskı" olmak zorunda. Bunun için de takımın kondisyon seviyesinin üst düzey olması gerekli. 

Orta saha analizine geçmeden önce, Galatasaray'ın sezon başındaki kadro durumuna ve oyun şablonuna göre Elmander-Burak ikilisinin oynaması bekleniyordu, Umut'un ise pres gücünden faydalanarak Elmander'in ikamesi olması. Ancak her ikisinin de (Burak-Elmander) 2 yıldır düzenli olarak santrafor oynadığını hatırlatalım. Umut'un müthiş başlangıcı ve Elmander'in sezona sakat Burak'ın da cezalı başlamasından ise bu bölgede rotasyona gitmek gerekti. Ancak baktığımız zaman, santrafor-forvet rotasyonunda Burak ve Umut'un 7 haftada 5'er golü var. Elmander ise 2 golle katkıda bulunmuş ama Elmander'in hücum presi katkısı daha önemli. Takımın attığı 16 golün 12'si bu 3lüden geldiğine göre ileri uçta sıkıntı yaşanmadığı söylenebilir. 

Orta sahada ise geçen senede kanatlarda oynamasına rağmen içeriye toplu ya da topsuz koşu yapan Emre-Engin ikilisinin yerine daha çok Amrabat-Hamit görev alıyor. Amrabat'ın 4-3-3'ün kanat forveti olması kendisini mevcut sisteme alıştırmakta zorluk yaşamasına neden oldu üstüne bir de Emre'nin sezon öncesi iyi hazırlanması ile sol kanatta kendi aralarında rotasyona gidildiği söylenebilir. Aynı şekilde sağ tarafta da Aydın-Hamit rotasyonu var. Aydın'ın geçen seneden beri ikinci yarıda girerek maça etki etme özelliğinin üzerine henüz bir şeyler koyduğunu söylemek zor ancak Hamit'in de sezona geç başlamasından dolayı yeterli form tutamaması handikap gibi gözüküyor. Aynı şekilde Melo'nun da hazırlık evresinin 4 ayında yatması orta sahada Selçuk'u etkiler durumda. 

Defansta ise Dany ileriye yönelik Ujfalusi'nin yedeği olarak alındı ancak Ujfa'nın talihsiz sakatlığı ile gelen Cris transferi ve Cris'in takıma uyumunu sağlamak adına yapılan tandem rotasyonları.

Aslında bu 3 paragraf laf-ı güzaf. Bilinen şeyler. Benimse asıl söylemek istediğim biraz daha farklı: Fatih Terim'in takımlarını genelde rotasyonla idare ettiği ve rakibi analiz ederek maça göre diziliş ve kadro çıkartması. Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğuna giden yola bir bakış atarsak anlatmak istediğimi daha net anlatabilirim. 




Bir çoğumuzun kafadan yazabildiği bu takımın iskeleti 93 yılında Akdeniz oyunlarında şampiyon olan takımla aynı sene kuruldu. 96 yılında ise yandaki kadro hazırdı (Taffarel hariç). Fatih Terim'in oyunculuk ve teknik direktörlük kariyeri ise 3-5-2 ile geçmesine rağmen kendisi 4-4-2 oynatır diye bilinir. Ama gerçekten öyle mi? 
























Kağıt üzerinde daha çok asimetrik 4-4-2 diye adlandırılan (soldaki) formatla oynasa da maç içersindeki değişkenlere göre sağdaki 4-3-3 modelini alabildiği de rahatlıkla söylenebilir. Burada Ümit Davala'nın joker oyuncu olarak göbekte, Fatih Akyel'in ya da Arif'in yerinde de oynayabilmesi yine aynı şekilde Arif'in de kanat forvet gibi oynayabilmesi önemlidir. Aklınıza Arif orda oynar mı sorusu gelebilir ancak 2002 Türkiye'nin temelini oluşturan bu kadroydu. Senegal maçında sonradan girip Arif'in İlhan'a asistini başka nasıl açıklayabiliriz? Bu sadece aklıma gelen en belirgin örnek. Şu andaki kadroda ise Amrabat ve Hamit'in aynı anda oynadığı maçlarda ise asimetrik 4-4-2'yi istenildiği zaman 4-3-3'e döndürebilme özelliği var.İlerideki ikiliden Burak'ı ya da Umut'u hatta zaman zaman Elmander'i Arif'in yerine koyarak. Zaten Terim'in Hamit'in form durumu düşük olmasına rağmen ısrarla oynatmasının sebebi de bu ki Terim de zaten açıkladı bunu:"Hamit'in birden çok yerde oynayabilme özelliği bize değişiklik yapmadan maç içersinde oyuna müdahale etme şansı tanıyor." diyerek.Nitekim Manchester maçında orta sahanın otoban olmasından dolayı Hamit'i ortaya kaydırdı ya da Eskişehir maçında Umut çıktıktan sonra Sercan girene kadar sağ önde oynadı. Terim sever böyle joker oyuncuları; geçen senenin başında Eboue'yi sol açıklarda denemesi gibi. Emre Çolak'ı ya da Engin Baytar'ı kanatta ya da göbekte oynatması gibi. Tekrar efsane kadroya dönersek; diziliş 4-3-3'e döndüğünde orta 3'lüde kullanılabilecek Emre, Okan hatta Ergün rotasyonu da var.

Peki Galatasaray o yıllarda da hep 4lü savunmayla mı oynadı? Yukarıda da dediğim gibi Terim 3-5-2 ile yoğurulmuş bir teknik adam. Bu yüzdendir ki 96-98 senesinde Filipescu'yu transfer etmesinin, ya da 98-2000'de Capone'yi, ya da 98'e kadar Fethi Okuroğlu ile devam etmesinin sebebi. Capone'yi biz hep 4lü savunmanın sağında Fatih Akyel rotasyonuyla hatırlıyoruz ancak; asimetrik 4-4-2 kolaylıkla 5-3-2(3-5-2) varyasyonuna da dönebilir. Bunu da Capone'nin, Fatih gibi akılda kalıcı kanat bindirmesi olmamasına rağmen kornerlerde attığı arka direk golleriyle açıklayabiliriz. Mesela Terim'in mirasıyla ertesi sene Şampiyonlar Ligi'nde Real Madrid karşısına çıkan Lucescu'nun, maça Capone ile başlayıp 2. yarıda Fatih'i oyuna alarak sağ kanattan 3 gol hazırlanması bu konudaki en bariz örneklerden biridir.  



















Feldkamp'ın "Futbolu sadece sayılardan ibaret sananlar, gitsin süpürge satsın." sözünü şimdi daha iyi anlıyorum. Sadece saha diziliminin sayılarla ifadesi çok da bir şey anlatmıyor. O yüzden Terim'i bir kalıba koyamıyorum. Ya da Uğur Meleke'nin, Barcelona'nın dizilimini tarif ederken "30-40 metrede 10 tane oyuncusu olan takımı 4-3-3 diye adlandırmak saflık olur, olsa olsa 0-10-0" demesi de yine Feldkamp'a işaret ediyor.Bundan sonra sayılardan çok oyuna bakmam gerekecek galiba. (bunu kendi kendime keşfetmem de benim başarım olsun:)) 

İngilizce bilenler bilir, rotasyon (rotation) bizim kullandığımızın aksine döndürmek anlamına gelir ki Terim de kurduğu kadrolar gereği dibine kadar rotasyoncudur. Ayrıca kadro genişliği hazırlaması açısından, Türkiye'de kullanıldığı tabirle rotasyon da uygular. Daha bu takıma yazmadığımız Ergün, Hasan Şaş, Emre, Okan, Marcio ve ligde kullanılan Ahmet Yıldırım, Faruk Atalay, Sergen Yalçın gibi isimler de var.Hele hele Tugay gittikten sonra Emre-Suat-Okan 3'lüsünü her türlü Busquest-Xavi-İniesta 3lüsüyle kapıştırırım (Fabregas yemez:)). Kısaca Fatih Terim'in sahada net bir dizilimi yoktur ancak bilinen tek belirgin taktiği vardır "ileride baskı". Yukarıda da belirttiğim gibi bunun için de kondisyonu öncelikli tutar. Seviyeyi de Avrupa seviyesine çıkartır böylece de ligi domine eder. 

Türkiye'de şampiyonluğun formülünün kondisyondan geçtiğini daha önce anlatmıştım (bkz.). Terim, Amerikan kodisyoneri boşu boşuna getirtmedi. Geçen sene bunun meyvesini yedik ve artık Avrupa kupası hedefiyle kadro da kurulmaya başladı.Planlar da muhtemelen Hamit'in artık yaş-performans değerlendirmesine göre senelere yayıldı. Bu yüzden ki Şampiyonlar Ligi tecrübesi olmasına rağmen takıma yeni katılan Cris yerine 3-4 sene sonraki final maçında oynayacak olan Dany-Semih ikilisinin Avrupa maçlarında oynaması. Ya da artık 31 yaşında olan Elmander'in yedeği olması için Umut'un alınması. Emre Çolak ve Engin Baytar'a Hamit gibi joker oyuncu özellikleri kazandırılmak istenmesi. Kadro mühendisliği açısından olumlu gelişmeler bunlar, tabi ileride yerlerine uygun fırsatlara daha iyi oyuncular alınmazsa. Bu mühendisliğin sonucunda ileride Avrupa Kupası kazanması için transfer edilen 5 yeni futbolcu var ve doğal olarak da geçen senenin ilk yarısında olduğu gibi takımın birbirine alışma süreci beklenecek. O yüzden Terim'in planlamayı yaparken ŞL gurubundan alabildiğimiz kadar puan almak ama mutlaka ligde şampiyon olmak gibi bir plan yaptığını tahmin ediyorum. Bu sebeple sol bek alternatifini Riera ve Çağlar'la idare yoluna gitti.  Braga maçının ardından yaptığı konuşmada da takımın Avrupa seviyesine gelmesinin zaman alacağını söyledi. 

Yine kendi tahminim Ordu-Braga-Eskişehir maçlarında kaybedilen puanlar Terim için çok da önemli değil. Ligde kaybedilen 5 puanın telafisi uzun süreçte ligin sonunu getirebilmekle (fizik gücü, kondüsyon) mümkün. Ancak muhtemelen bu 3 maçta sadece 1 gol atılmış olmasını düşünüyordur. 

Mehmet Demirkol'un Hollanda-Türkiye maç sonu değerlendirmesinde söylediği bir şey var:"Mevcut futbol dünyasında artık doğaçlama gol atmak diye bir şey kalmadı. Gol atmak için denenmiş ve işe yarayan taktikleriniz olmalı.Bizim ise ülke olarak tek taktiğimiz Selçuk'un defans arkası paslarıyla Burak ve Umut'u kaçırması." Galatasaray'ın ve Terim'in mevcut oyun mantalitesinde, bu, çok da işe yarar bir taktik olarak gözükmüyor.Zira kaleyi ablukaya almışken gömülen defansın arkasında Burak'ın koşu yapabileceği pek de mesafe kalmıyor. Ancak mevcut büyük takımların topla oynayan oyuncunun pas atabilme opsiyonunun 5-6 seviyesinde tuttuğunu görüyoruz. Galatasaray'da geçen sene 2-3 olan bu seviye bu sene 3-4 seviyesine yükselmiş durumda. Her ne kadar geri pas gibi dursa da topu kaybetmeden rakibi kendine çekmek mevcut taktik için işe yarayabilir. Ya da Manchester'ın 68. dakikada bizi uyutarak 2 verkaçla Evra'yı karşı karşıya pozisyona sokması gibi uyutma taktiğine çalışılabilir. 

Genel bir özet geçmek gerekirse Fatih Terim, rotasyonu her iki anlamda da kullanan bir hocadır. Mevcut kadronun da birbine alışma süreci geç transferlerden dolayı bu haftalara kadar sarktı ancak bu haftalardaki puan kayıpları uzun maratonda telafisi mümkün. Kadroda alternatif yaratma açısından birkaç hafta daha geçeceğini tahmin ediyorum hatta ve hatta Sabri'nin iyileşememesinden dolayı Eboue'yi dinlendirememenin Terim'i rahatsız ettiğini.              







3 Ekim 2012 Çarşamba

selamünaleyküm again

Çok boşladım buraları farkındayım. Hayatıma yeni bir düzen vermeye çalışmak bazı fedakarlıklar getirdi bunlardan biri de blog oldu. Kombine olmayınca bu sene maçlardan da uzak kaldım. Manchester maçının heyecanıyla bir şeyler karalasam da genel bir bakım yapma zamanı gelmiş. Bu zamanda 2 kitap yazısı ve el değmemiş bakire bir tatil yeri birikti. Belki eserse Braga maçı için de bir şeyler yazarım ha tabi bir de Alex var.
Boş bir zamanımda kafayı boşaltmam lazım zaten.İster okursunuz ister okumazsınız. O değil de bu Akçatepeliler yayını almış yürümüş. Nasıl yayıldı bunun dedikodusu bilemedim ama sevindim :D
Velhasılıkelam, aaaz sonraaaa...