Sessiz sedasız çıktı Onurlu Şarkılar albümü. Ahmet Hakan'ın köşesinde haberini almıştım, Onur Akın'ın 25. sanat yılı için onun şarkılarını seslendirmiş sanatçı arkadaşları. Aslında sessiz sedasız dememin nedeni, tam da Gezi Parkı olaylarının patlak verdiği günlerde haberim oldu, o yüzden.
Müslüm Gürses'in Asi ve Mavi'yi okuması yine özletmiş bize BABAyı, rahmetle andırır olmuş tekrardan. Oykü Gürman-Rutkay Aziz düetindeki Ne Olur Bir Sabah, yine orjinalindeki gibi parlatsak 2 kadeh dedirtiyor. Yok yok albüm eleştirisi yapmayacağım şimdilik, sadece önemli noktaların altını çizdim.
Çok sevdiğim Haluk Levent ise 33 Kurşun'u seçmiş. Onur Akın'dan dinledim mi hatırlamıyorum ama Haluk Abi söyleyince de daha bir kulak kabarttım sözlerine. "Vurulmuşum" diyordu "Kirvem hallarımı aynı böyle yaz" diyordu. Allah Allah dedim, bu sözler bir yerden tanıdık bana. Önce orjinalini açtım, Onur Akın'dan. Sonra hatırladım Fikret Kızılok'un insanın içini titreten "Kirvem" deyişini ve onun bestesi/yorumunu da öğrendiğim yeri.
Videonun en sonundaki güzel şarkı işte Fikret Kızılok'un "Vurulmuşum" şarkısı. Gitarın üzerinde dans eden parmakların çıkardığı sesler...Ve bu güzel seslere, o kadife sesin sahibine bu besteyi yaptıracak şiire gittim: Ahmed Arif-33 Kurşun
Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari guvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı...
Yiğitlik inkar gelinmez
Tek'e - tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yan, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzuç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda...
Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yurekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yuceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri...
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri...
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi...
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı
Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yurekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.
Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!
Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yuceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri...
Bu gözler, bir kere bile faka basmadı
Çığ bekleyen boğazların kıyametini
Karlı, yumuşacık hıyanetini
Uçurumların,
Önceden bilen gözleri...
Çaresiz
Vurulacaktı,
Buyruk kesindi,
Gayrı gözlerini kör sürüngenler
Yüreğini leş kuşları yesindi...
Vurulmuşum
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Dağların kuytuluk bir boğazında
Vakitlerden bir sabah namazında
Yatarım
Kanlı, upuzun...
Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız
Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...
Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Karşıyaka köyleri, obalarıyla
Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,
Komşuyuz yaka yakaya
Birbirine karışır tavuklarımız
Bilmezlikten değil,
Fıkaralıktan
Pasaporta ısınmamış içimiz
Budur katlimize sebep suçumuz,
Gayrı eşkiyaya çıkar adımız
Kaçakçıya
Soyguncuya
Hayına...
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda
Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.
Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...
Nedir Ahmed Arif'e bu şiiri yazdıran, çünkü bu bir şiir değil, bir ağıt bir tarih yazıyor burda. Küçük bir araştırma yaptıktan aslında çok da yabancı olmadığımız, her 50-60 yılda bir yaşadıklarımızmış meğerse.
2.Dünya Savaşı sırasında/sonrasında ülkedeki karneyle ekmek alımları, açlık, sefalet bugün de malumumuz. İnönü'nün ülkeyi savaşa sokmamasının bedeli bütün dünyada olduğu gibi millete de ağır olur. İyice artan açlık,fukaralık İran sınırında zaten var olan kaçakçılığı iyice arttırır. Milan aşiretinin kaçakçılık yaptığı ihbarı üzerine bölgeye giden jandarma, kaçakçıları kaçırdığını fark edince geri döner ve aşiretin Özalp'da yaşayan 40 akrabasını tutuklar. Mahkeme 5'i hariç diğerlerini salıverse de dönemin Doğu Komutanı Mustafa Muğlalı tarafından 33' ü kurşuna dizdirilir.
Mustafa Muğlalı' nın mahkeme edilmesi, Demokrat Parti-Halk Partisi çekişmesinde bu olayların siyasi çıkar sağlamak üzerine gündeme getirilme çabaları şöyle dursun, bilinen bir diğer gerçek var ki Milli Birlik Komitesi ' nin üyelerinden biri olan Orhan Erkanlı'ya göre Mustafa Muğlalı' nın yaptığından İsmet İnönü'nün haberi vardı. Ve bir diğer bilinen ise Mustafa Muğlalı'nın bu emri keyfi verdiğini mahkemede itiraf etmesi.
Tarihi, tarihçilere tartışmak üzere bırakalım ve günümüze dönelim. 2004 yılında Mustafa Muğlalı ismi Van'ın Özalp ilçesindeki sınır taburuna verildi. Askeri vesayeti bitirdiğiyle gururlanan AKP, çömez -kendilerine göre çıraklık- zamanında bu ismin verilmesine engel olamasa da daha sonra, öldürülenlerin torunlarının bu isme itiraz etmesi üzerine 2011'de kışlanın isminin değiştirilmesinde etkin rol aldığı söylenebilir. Ama benim aklıma takılan daha başka. Erdoğan'ın 60 yıl öncesinden referans göstererek CHP üzerinden siyaset yaparken, "tek parti diktatörlüğü","millete karneyle ekmek dağıttılar","iki ayyaş"dan biri İnönü dönemi üzerinden siyaset yaparken bizzat İnönü'nün durumuna düşmesi. Nasıl mı? İşte hala neden, nasıl, kimin emriyle yapıldığı belli olmayan Uludere-Ortasu(Roboski) ortada. Ve Erdoğan artık bazı soruları cevaplamak zorunda.
- Askeri vesayet gerçekten bitti mi?
- Uludere'nin faillerinin açıklanmamasının nedeni "Askeri Vesayet"in tam olarak bitememiş olması mı yoksa emri verenlerin ardında gerçekten hükümetten birileri de mi var?
- Uludere çözülmeden, çözüm sürecinin samimi olacağına inanmamız nasıl bekleniyor?
- Bir 60 yıl sonra yine kaçakçılık adı altında insan katline engel olacak bir devlet düzeni kurulmak gerçekten isteniyor mu?
Not:33 Kurşun'u iliklerine kadar hissederek bu şarkıyı yapan Cem Karaca'yı ise en sona sakladım.
Not2: "Vurulmuşum" artık bizim için bir şey daha ifade ediyor: Ethem Sarısülük
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder