29 Haziran 2012 Cuma

İspanya-İtalya Finali Işığında Euro12 Değerlendirmesi

Euro'12 hakkında daha fazla yazarım diye ümit ediyordum ancak maçların çoğunun sıkıcı geçmesi beni turnuvadan soğuttu.Arada heyecanlı maçlar izledik ama özellikle İngiltere,Fransa ve İspanya'nın maçları inanılmaz derecede sıkıcı geçti. Keza Almanya'nın. Ancak kaderin cilvesi yazdığım iki yazı da İspanya-İtalya maçlarına denk geldi.

Turnuva başlamadan kafamda guruplardan çıkabilecek takımlara dair beklentilerim tuttu diyebilirim. A gurubunda Rusya-Çek Cumhuriyeti bekliyordum sadece o açıdan da bir tek Rusya'yı tutturamadım diyebilirim. 

Turnuva başladıktan sonra ve gurupların ilk maçlarının ardından 2 tane tezim vardı ancak 1'i tuttu. Rusya ve Ukrayna 'nın şaşırtıcı performanslarının ardından ikisinin de sürpriz yapabileceğini öngörmüştüm çünkü turnuvadaki hemen hemen bütün oyuncular bu sene büyük liglerde 50-60 arası maç oynadı ve bir bıkmışlık-motivasyon problemi sezdim. Bu açıdan nispeten daha maç oynayan Ukrayna ve ligleri yaz dönemine denk gelen Rusya sürprizci olarak adledmiştim. Çünkü bu iki ülkenin de oyuncularının çoğu kendi liglerinde oynuyorlardı. Ancak bu öngörüm tutmadı.Tabi burda diğer ülke oyuncularının silkinip kendilerine gelmeleri gibi bir durumdan ziyade turnuvanın genel kalitesizliği ile ilgili olduğunu belirtmekte fayda var. Kalite farkıyla da zaten çeyrek final ekipleri kendilerini belli ettiler. 

Diğer öngörüm ise bizim milletimizle benzerliği hayli fazla olan İtalyanların şike soruşturmasından dolayı direnç gösterebileceğiydi. Zira empati yaparak benzeri bir durumla karşılaşsak biz de başarılara imza atarız gibi bir düşüncem oldu ki zaten İtalyanlar da 2006'da olduğu gibi bu başarıyı finale gelerek gösterdiler. Eğer kupayı da kaldırırlarsa 2014 Haziran'ında bahis şirketleri "İtalya'da şike soruşturması açılır" bahsinin oranlarını düşüreceklerdir. 

İtalyanların müthiş dirençli ve güzel futbollu olmalarının baş sebebi turnuvada yıldızı parlayan 2 teknik direktörden birine sahip olmaları. Portekizli Bento'nun aksine İtalyan teknik adam benim gözümde bir adım daha önde ve şimdiden turnuvanın teknik adamı oldu.Daha guruplardaki ilk maçta İspanya'yı durdururken gösterdikleri anti-antifutbol ile gönlümü fethetti. Ancak bu sefer finalde işleri o kadar da kolay değil. Karşılarında kazanma alışkanlığı olan bir İspanya bulacaklar ve altın jenerasyon tüm zamanların en iyi takımı olmak için savaşacak. 

Tabi burda da İspanya'nın oynadığı aşırı pas futbolundan sıkılmanın bizi İtalya'yı desteklemeyen sevkettiğini söylemek lazım. İspanya için yapılan linç girişimi bana çok komik geliyor. Kabul bu kadar pas yapmaları ve temponun bu kadar düşük olması sıkıcı ama zaten İspanya 4 senedir böyle oynuyor. Methiyeler düzdüğümüz total futbol ya da pas futbolu sıkıcı gelmeye başladı. Allah'dan ben total futbol sevdasından Rijkaard'ın Galatasaray'a gelişinin 4. ayında vaz geçtim. O yüzden bana daha da sıkıcı geliyor ama kendimi İspanya ya da Barcelona maçlarını izlemek zorunda hissetmediğim için de kafam rahat.

Bu konuda galiba en güzel yorumu da Mehmet Demirkol yaptı NTVSpor'da İspanya-Fransa maçının ardından. "Kabul ediyorum İspanya'nın pas futbolu bize sıkıcı geliyor ama bu gözümüzün alıştığından kaynaklanıyor. 2008'de methiyeler düzdüğümüz futbola alıştık ve artık bunu izlemek bize keyif vermiyor. Yoksa İspanya aynı İspanya. Bu futbolu bu turnuvanın başında oynamış olsalardı yine methiyeler düzecektik." Galiba İspanya "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir" felsefesine yenildi. Gerçi Pep, Barcelona'da bazı değişiklikler yaptı ama bunlar kökten değişiklikten ziyade ufak rötuşlardı sonuçta İspanya halkı bu oyundan sıkılana kadar izlemek zorundayız. Başarının geldiği yolda ise sıkılacaklarını tahmin etmiyorum. Zira Türkiye de böyle futbol oynasa herhalde biz de sıkılmazdık. Yine de 3 turnuvadır "Looser" Almanlar'dan "winner" lafını alan İspanyollar maçın en büyük favorisi. 

Turnuvanın hayal kırıklığı ise Hollanda ile Almanya. Hollanda'nın guruptan çıkabileceğine pek ihtimal vermiyordum zira bu senenin bir diğer "winner"ı CR7 artık daha fazla isteyecekti ancak Almanlardaki hayal kırıklığımın nedeni ise yarı finalde elenmelerinden ziyade oynadıkları futbol. Bütün oyuncuların kafası olası İspanya finalinde ve bu sefer şeytanın bacağını kırmanın düşüncesinde idi. En azından oynadıkları futbol bunu gösterdi. Yine de İspanya gibi taktik disiplin ve oyun kurgusundan ödün vermeden oynadılar ancak kendilerini turnuvanın diğer finalist adayı olarak görmek İtalya gibi taktiksel bir deha tarafından yönetilen bir takım karşısında takılmalarına neden oldu.

Bütün bunlar İtalya'nın destekçilerinin artmasına neden oldu. Benim için ise İtalya'yı desteklemek için daha farklı sebepler var.Güzel futbol, Roberto Sergio, Mustafa Ergin Karacan, Gianluigi Buffon ve Andrea Pirlo...

10 Haziran 2012 Pazar

İspanya 1-1 İtalya: Bana bir santrafor verin

Euro 2012 başlayalı 3 gün oldu, maçların kalitesi gittikçe artsa da hala bir Avrupa Şampiyonası seviyesinde değil. Sanki Chelsea'nin Barcelona ve Bayern'i eleyerek kupaya uzanması, El-clasico'nun 2. maçında Real Madrid'in Barcelona'yı alt etmesi bütün teknik adamların gözünü korkutmuş gibi. Hemen hepsi önce gol yemeyeyim felsefesiyle başlıyor oyuna. 

Özellikle ilk 2 gündür oynanan maçlar büyük hayal kırıklığı oldu. Hele hele Hollanda'nın Danimarka karşısında durarak oynaması ya da Almanya'nın Portekiz'in silahlarına önlem alma çabaları yüzünden doğru dürüst keyif vermedi maçlar.

İtalya-İspanya maçı ise biraz daha futbol izlemek adına zevkli dakikaların geçtiği maç oldu. İspanya bilindik Barcelona yabancılarının yerine yerleştirdiği oyunculardan kurulu düzen ile total futbol sergilemek adına sahadayken İtalya bilindik katı İtalya savunmasından esintiler vererek kendi ekolünü yansıttı sahaya. 

Çocukluğumda da İtalya'nın katı savunması pek meşhurdu. Ben ise savunma yapan bir takımın nasıl gol attığını anlamaya çalışmakla geçirdim o yılları. Anladım ki İtalya'nın katı denilen savunması ne Euro2004'de Yunanistan'ın yaptığına benzer ne de bu sene izlediğimiz Chelsea'nin yaptığına. Onlar kalenin önüne otobüs çekmekten ziyade kademeli olarak pres yaparak kale önündeki savunmaya destek olmaya geliyorlar. İspanya'nın birçok atağında gördük ki defansı bir anda 5'leyip onların önüne de 3 kişilik bir set oluşturuyorlar. Ancak belirttiğim gibi oluşturulan bu defans kurgusu ilerde basarak geriye doğru geliyor.

İspanya ise pas yapabileceği bütün oyuncularla sahadaydı. 4-6-0 dizilimiyle sahaya çıkmaları için bütün bahaneler Del Bosque'nin lehineydi.  Turnuvadaki herhangi bir takımın orta sahasında rahatlıkla ilk 11 oynayabilecek 6 oyuncu olması bir yana kulübede bekleyen santraforların da gerek formsuzluğu gerekse de sisteme yabancılığı bu tezini kuvvetlendiriyordu Yeniköy Kasabı'nın.

İtalya ise bana maç içerisinde 2006 Dünya Kupası'nın Fransa'sını hatırlattı. Sahadaki ilk 11'de bildiğim sadece birkaç oyuncu var -tabi ki bu benim ayıbım- sorunlu-sorumsuz santrafor Balotelli arkasında cm 2001-02'nin efsane genç yeteneği Antonio Cassano, Barcelona'da bir ara oynayan Motta ve iki efsane Buffon ve Pirlo. 2006 Fransa'ya benzerliği de işte tam da bu noktada İtalya'nın zira futbolu bırakacak olan Zidane'ın önderliğinde finale kadar gelen İtalya'ya muhtemelen son büyük turnuvasını oynayan Pirlo önderlik ediyor saha içinde. Pirlo'nun saha içi ve turnuva boyu devamlılığı belirleyecek İtalya'nın kaderini.

İtalya'nın turnuva kaderini belirleyecek bir diğer etmen ise şike sıkandalı olacak. İtalyanların biz Türklerle benzediği söylenir ve bu durumda bizim milli takım olsa muhtemelen harika bir direniş gösterecektir. İşte İtalya da aynı direnişi gösterebilir. 

Olayın saha içi boyutuna gelecek olursak son 2 büyük turnuvanın şampiyonu ve bu turnuvanın da mutlak favorisi İspanya bir yanda, diğer tarafta ise savunmasıyla nam salmış İtalya. Maçın büyük bir kısmının İtalya yarı sahasında geçeceğini öngörmek heralde kahinlik değildir ancak maçta 60 dakika boyunca Del Bosque'nin -ne kadar kötü olursa olsun- sahaya Torres'i ya da Llorente'yi almaması tam bir çılgınlık. İtalya'nın golünden sonra nasıl bir fark yarattığını gördük tabi burada İtalya'nın 2. yarıya "biraz daha üstlerine gidelim" felsefesiyle çıkması ve golü bulduktan sonra bu felsefeden vazgeçmemesi etken. İtalya'ya 2. yarıya Balotelli-Di Natale değişikliği ile başlayarak topu biraz daha ileri iteleyebilmesi golü getirdi. İtalya'nın İspanya karşısında yapabileceğinin en iyisini yaptığını ve bundan sonra maçın tek kaleye döneceğini düşünürken onlar kapanmak yerine açık oynamaya devam ettiler ve golü yediler. Tabi İspanya'nın mutlak favoriyken işleri bu kadar zora sokmasının nedeni de kanatlardan gitmeyi kornerler haricinde hemen hiç düşünmemeleri. 

İspanya'nın golünden sonra ya da Torres oyuna girdikten sonra daha net pozisyon buldu boğalar. Sistemin ihtiyacı olan santrafor ile kalan 30 dakikada çok daha net pozisyonlar buldular. Tabi burda Pirlo'nun saha içinde oyundan düşmesi de etken. İtalya'nın varı-yoğu sahadaki 11'i gibi duruyor ve onlar da her şeylerini veriyorlar sahaya. Zira İtalya'nın özellikle 70'den sonra oyundan düşmesini bu şekilde açıklayabiliriz. Ayrıca maçın iyi isimlerinden ve optimumu ile oynayan Cassano oyundan çıkarken giren oyuncuyu tanımamam da bu tespite itti beni.İtalya oyundan düştükten sonra da sahneye Buffon çıktı diyebiliriz.

Torres'e bir paragraf açmak istersek, muhtemelen 2. maçta ilk 11 başlayacaktır. Chelsea'de geçen ve unutmak istediği sezonun baskısı üzerinde olduğu için Buffon'u geçemedi. Karşı karşıya kaldığı ilk pozisyonda çalımlayarak gol atma düşüncesi Buffon'un tecrübesine takılırken, önde yakalayıp sağ kanattaki boş arkadaşına atmak yerine aşırtma vuruş yaparak bir an önce golü bulma isteği üzerindeki baskıya işaret. Şu anda FIFA2002'de gol atamayan Hakan Şükür psikolojisinde olsa gerek ama bu sistemle ve kalitesiyle golleri bulacaktır. 

Christian Maggio'ya ayrı bir paragraf açmak gerek. İtalyan sağ bek gerçekten üst düzey bir oyun koydu ortaya. Maç içinde sık sık adı geçen ve her seferinde bana efsane Baggio'yu andıran bu adam bir Zambrotta değil ama böyle devam ederse 2008'den beri formasını giydiği Napoli'den ayrılmak zorunda kalabilir.

Maçın Adamı: Buffon
Keyif verenler: Pirlo, Cassano, Maggio, İniesta, Casillas, Di Natale
Hayal Kırıklığı: Balotelli
  


3 Haziran 2012 Pazar

Oğlum Mernus



“Ne zaman bir halk türküsü duysam şairliğimden utanırım.” demiş Bedri Rahmi Eyüboğlu.  Halk şairi, ozan. Bunun yanında aslında heykeltraş, ressam, güzel sanatçı yani. Sadece halk türkülerini övmemiş Eyüboğlu “Bir dil bir insan, iki dil iki insan”a da değinmiş hatta ihaleyi arttırıp 3’e çıkartmış. Nedenini de en sonda açıklamış. Güzel yazmış vesselam üstad…

ÜÇ DİL
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde düşünüp rüya göreceksin
En azından üç dil
Birisi ana dilin
Elin ayağın kadar senin
Ana sütü gibi tatlı
Ana sütü gibi bedava
Nenniler, masallar, küfürler de caba
Ötekiler yedi kat yabancı
Her kelime arslan ağzında
Her kelimeyi bir bir dişinle tırnağınla
Kök sökercesine söküp çıkartacaksın
Her kelimede bir tuğla boyu yükselecek
Her kelimede bir kat daha artacaksın

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Canımın içi demesini
Kırmızı gülün alı var demesini
Nerden ince ise ordan kopsun demesini
Atın ölümü arpadan olsun demesini
Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini
İnsanın insanı sömürmesi
Rezilliğin dik alası demesini
Ne demesi be
Gümbür gümbür gümbür demesini becereceksin

En azından üç dil bileceksin
En azından üç dilde
Ana avrat dümdüz gideceksin
En azından üç dil
Çünkü sen ne tarih ne coğrafya
Ne şu ne busun
Oğlum Mernus
Sen otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğusun.


Mazlum Çimen seslendirmiş..Güzel de seslendirmiş..