Euro 2012 başlayalı 3 gün oldu, maçların kalitesi gittikçe artsa da hala bir Avrupa Şampiyonası seviyesinde değil. Sanki Chelsea'nin Barcelona ve Bayern'i eleyerek kupaya uzanması, El-clasico'nun 2. maçında Real Madrid'in Barcelona'yı alt etmesi bütün teknik adamların gözünü korkutmuş gibi. Hemen hepsi önce gol yemeyeyim felsefesiyle başlıyor oyuna.
Özellikle ilk 2 gündür oynanan maçlar büyük hayal kırıklığı oldu. Hele hele Hollanda'nın Danimarka karşısında durarak oynaması ya da Almanya'nın Portekiz'in silahlarına önlem alma çabaları yüzünden doğru dürüst keyif vermedi maçlar.
İtalya-İspanya maçı ise biraz daha futbol izlemek adına zevkli dakikaların geçtiği maç oldu. İspanya bilindik Barcelona yabancılarının yerine yerleştirdiği oyunculardan kurulu düzen ile total futbol sergilemek adına sahadayken İtalya bilindik katı İtalya savunmasından esintiler vererek kendi ekolünü yansıttı sahaya.
Çocukluğumda da İtalya'nın katı savunması pek meşhurdu. Ben ise savunma yapan bir takımın nasıl gol attığını anlamaya çalışmakla geçirdim o yılları. Anladım ki İtalya'nın katı denilen savunması ne Euro2004'de Yunanistan'ın yaptığına benzer ne de bu sene izlediğimiz Chelsea'nin yaptığına. Onlar kalenin önüne otobüs çekmekten ziyade kademeli olarak pres yaparak kale önündeki savunmaya destek olmaya geliyorlar. İspanya'nın birçok atağında gördük ki defansı bir anda 5'leyip onların önüne de 3 kişilik bir set oluşturuyorlar. Ancak belirttiğim gibi oluşturulan bu defans kurgusu ilerde basarak geriye doğru geliyor.
İspanya ise pas yapabileceği bütün oyuncularla sahadaydı. 4-6-0 dizilimiyle sahaya çıkmaları için bütün bahaneler Del Bosque'nin lehineydi. Turnuvadaki herhangi bir takımın orta sahasında rahatlıkla ilk 11 oynayabilecek 6 oyuncu olması bir yana kulübede bekleyen santraforların da gerek formsuzluğu gerekse de sisteme yabancılığı bu tezini kuvvetlendiriyordu Yeniköy Kasabı'nın.
İtalya ise bana maç içerisinde 2006 Dünya Kupası'nın Fransa'sını hatırlattı. Sahadaki ilk 11'de bildiğim sadece birkaç oyuncu var -tabi ki bu benim ayıbım- sorunlu-sorumsuz santrafor Balotelli arkasında cm 2001-02'nin efsane genç yeteneği Antonio Cassano, Barcelona'da bir ara oynayan Motta ve iki efsane Buffon ve Pirlo. 2006 Fransa'ya benzerliği de işte tam da bu noktada İtalya'nın zira futbolu bırakacak olan Zidane'ın önderliğinde finale kadar gelen İtalya'ya muhtemelen son büyük turnuvasını oynayan Pirlo önderlik ediyor saha içinde. Pirlo'nun saha içi ve turnuva boyu devamlılığı belirleyecek İtalya'nın kaderini.
İtalya'nın turnuva kaderini belirleyecek bir diğer etmen ise şike sıkandalı olacak. İtalyanların biz Türklerle benzediği söylenir ve bu durumda bizim milli takım olsa muhtemelen harika bir direniş gösterecektir. İşte İtalya da aynı direnişi gösterebilir.
Olayın saha içi boyutuna gelecek olursak son 2 büyük turnuvanın şampiyonu ve bu turnuvanın da mutlak favorisi İspanya bir yanda, diğer tarafta ise savunmasıyla nam salmış İtalya. Maçın büyük bir kısmının İtalya yarı sahasında geçeceğini öngörmek heralde kahinlik değildir ancak maçta 60 dakika boyunca Del Bosque'nin -ne kadar kötü olursa olsun- sahaya Torres'i ya da Llorente'yi almaması tam bir çılgınlık. İtalya'nın golünden sonra nasıl bir fark yarattığını gördük tabi burada İtalya'nın 2. yarıya "biraz daha üstlerine gidelim" felsefesiyle çıkması ve golü bulduktan sonra bu felsefeden vazgeçmemesi etken. İtalya'ya 2. yarıya Balotelli-Di Natale değişikliği ile başlayarak topu biraz daha ileri iteleyebilmesi golü getirdi. İtalya'nın İspanya karşısında yapabileceğinin en iyisini yaptığını ve bundan sonra maçın tek kaleye döneceğini düşünürken onlar kapanmak yerine açık oynamaya devam ettiler ve golü yediler. Tabi İspanya'nın mutlak favoriyken işleri bu kadar zora sokmasının nedeni de kanatlardan gitmeyi kornerler haricinde hemen hiç düşünmemeleri.
İspanya'nın golünden sonra ya da Torres oyuna girdikten sonra daha net pozisyon buldu boğalar. Sistemin ihtiyacı olan santrafor ile kalan 30 dakikada çok daha net pozisyonlar buldular. Tabi burda Pirlo'nun saha içinde oyundan düşmesi de etken. İtalya'nın varı-yoğu sahadaki 11'i gibi duruyor ve onlar da her şeylerini veriyorlar sahaya. Zira İtalya'nın özellikle 70'den sonra oyundan düşmesini bu şekilde açıklayabiliriz. Ayrıca maçın iyi isimlerinden ve optimumu ile oynayan Cassano oyundan çıkarken giren oyuncuyu tanımamam da bu tespite itti beni.İtalya oyundan düştükten sonra da sahneye Buffon çıktı diyebiliriz.
Torres'e bir paragraf açmak istersek, muhtemelen 2. maçta ilk 11 başlayacaktır. Chelsea'de geçen ve unutmak istediği sezonun baskısı üzerinde olduğu için Buffon'u geçemedi. Karşı karşıya kaldığı ilk pozisyonda çalımlayarak gol atma düşüncesi Buffon'un tecrübesine takılırken, önde yakalayıp sağ kanattaki boş arkadaşına atmak yerine aşırtma vuruş yaparak bir an önce golü bulma isteği üzerindeki baskıya işaret. Şu anda FIFA2002'de gol atamayan Hakan Şükür psikolojisinde olsa gerek ama bu sistemle ve kalitesiyle golleri bulacaktır.
Christian Maggio'ya ayrı bir paragraf açmak gerek. İtalyan sağ bek gerçekten üst düzey bir oyun koydu ortaya. Maç içinde sık sık adı geçen ve her seferinde bana efsane Baggio'yu andıran bu adam bir Zambrotta değil ama böyle devam ederse 2008'den beri formasını giydiği Napoli'den ayrılmak zorunda kalabilir.
Maçın Adamı: Buffon
Keyif verenler: Pirlo, Cassano, Maggio, İniesta, Casillas, Di Natale
Hayal Kırıklığı: Balotelli
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder