21 Temmuz 2012 Cumartesi

Aklından Bir Sayı Tut - John Verdon

Bir gün posta kutunuzda kırmızı dolma kalemle ve özenli el yazısıyla yazılmış bir mektup bulsaydınız ve size 1'den 1000'e kadar aklınızdan bir sayı tutmanızı söyleseydi, ardından tuttuğunuz sayıyı zarfın içindeki diğer mektupta görseydiniz ne düşünürdünüz? Ya da bir telefon görüşmesinde mektubu yollayan kişi bir sayı tutmanızı ve ardından posta kutunuza bakmanızı söyleyseydi ve posta kutunuza baktığınızda tuttuğunuz sayının yazılı olduğu bir mektup daha alsaydınız?

Bir cinayet romanı okumanın en zevkli yanı herhalde katil yakalana kadar neyi,neden, nasıl yaptığını merak etmekle geçer. İste John Verdon ilk romanında size bu heyecanı fazlasıyla yaşatıyor. Özellikle diyaloglarda -kitaptan aklımda kalan cümleyle- "virajları hızlı almak" daha doğrusu tempoyu yüksek tutmak için elinden geleni yapmış. Özellikle karşılıklı konuşmaların olduğu sayfaların hemen hepsi okurken bir solukta geçiyor. Kitabı okurken de gözünüzde 2. sınıf (belki de 1.) bir Amerikan polisiye filmi çok rahat canlanıyor.

Genelde polisiye romanları ya da filmleri başından başlayarak olayı ve gerilimi tırmandırır. Ancak John Verdon -muhtemelen toyluğunun nedeniyle- olayı tırmandırmakta ve genel tempoyu korumakta biraz eksik kalmış. Uzun ve detaylı tasvirler belki sahneleri gözünüzde canlandırmakta fayda sağlıyor ancak tasvirlerle beraber verilen felsefik yorumlar da bir o kadar sıkıcı kalmış. Tabi ki ne tasvirler Gogol'un Ölü Canları kadar boğucu ne de felsefik açılımlar bir kişisel gelişim kitabına göre yoğun ancak yine de bir cinayet romanı için bana biraz fazla geldi. Yine de sizi asıl konuya bağlayan ve "Katil bu sayı olayını nasıl yaptı?" dedirten merak eksilmiyor. Ayrıca bu tasvir ve felsefenin bir artısı da sizi herkesten şüphe edebilecek düzeye getiriyor. 

John Verdon yarattığı emekli cinayetçi Gurney karakterinin etrafına kurmuş olayları. Sahneler kitap boyunca hemen hiç değişmiyor. Doğal olarak da Gurney'in bildiği kadarını biliyorsunuz. Yani cinayeti sayfa sayısından daha önce çözebilmeniz pek mümkün değil. Cinayeti çözebilmek için 1500 parçalık bir yapbozu (puzzle) yerleştirip resmi görebilmeniz gerekiyor. Eğer bunu Gurney'e bırakırsanız zaten o sizi sonuca götürüyor ancak kitabın içinde ustaca saklanmış bazı parçalar da sizin cinayeti daha erken çözmenizi sağlayabilir. 

Aklından Bir Sayı Tut, her halde bir kitabın okunması için yapılan en iyi kapaklardan birine sahip ancak kitabı okumaya karar verdiğinizde tavsiyem, kitap hakkında söylenenlerin bulunduğu sayfaları okumamanız. Benim için hayal kırıklığına neden oldu bu. Kapak ve yorumları birleştirince gerilim, tempo ya da kurgu açısından Olasılıksız(Adam Fawer) ya da Şeytanın Müridi (Glenn Meade)'nin seviyesinde bir kitap bekledim işte bu yüzden hayal kırıklığına uğradım. Ancak John Verdon ikinci kitabı olan "Gözlerini Sımsıkı Kapat" için bir şansı daha hakediyor. Özellikle -yine benzer- müthiş bir kapak ve Dedektif Gurney'i ikinci kitapta ve devamında da kullanmak için bu kadar tasvire boğduğunu düşünürsek...


Not: Kitabını okumam için veren Samet Göksoy (Ortak)'a teşekkürler.


Aklından Bir Sayı Tut/Think of a Number--John Verdon
Çeviren: Cemile Özyakan
Koridor Yayıncılık


18 Temmuz 2012 Çarşamba

Satranç-Stefan Zweig

Uzun zamandır içimde bulunan kitap okuma isteği, gerek benim tembelliğim gerekse de seçtiğim kitaplardan dolayı hayli sekteye uğradı. Motoru tekrar ısıtmak için D&R'a girip kitaplara bakarken kapağı ve ismiyle dikkatimi çekti, Satranç. 
Stefan Zweig ismi benim için yabancı ancak entel abilerin takıldığı ekşisözlük'de kendisi için gayet güzel yorumlar yapılmış. Herkesin ortak kanısı da Satranç kitabı zirve yaptığı nokta. Dediğim gibi Zweig benim için yabancı olsa da kitap hakkında söylenebilecek önemli şeyler var.Kitap romandan ziyade uzun hikaye olarak sınıflandırılmış -ki zaten 72 sayfa- ancak roman havasında sürükleyici. İlk sayfayı okuduğunuz anda hikaye sizi anında sarıyor ve zaten fasikül gibi incecik olması da "ben bunun hakkından gelirim" demenize neden oluyor, yani motoru tekrar ısıtmak isteyenler için ideal.
Hikaye New York-Buenos Aires seferini yapmak için hazırlanan yolcu gemisinde başlıyor ve gemide yaşanan büyük bir satranç maçını anlatıyor. Doğuştan gelen yeteneği ile Dünya Satranç Şampiyonu olan Czentovic ile  eline geçirdiği satranç kitabıyla oyunun inceliklerini öğrenen  ve büyük bir tutkuyla oynayan Dr.B'nin karşılaşması aslında prestij açısından çok önemli bir karşılaşma değil ancak özellikle yazarın edebi diliyle birlikte okur için dünyanın en önemli maçı havasında geçiyor. 
Edebi eserler 2 kişinin ağzından aktarılır. Ya karakterlerden birinin anlatması gibi yazılır ya da 3. bir kişi anlatıyormuş gibi. Ancak Zweig'in bu kitabında 4. hatta 5. kişilerin anlatımları gayet ustalıkla hikayenin içine yedirilmiş. Okuduğunuz 8-9 sayfanın aslında 2 tırnak arasında olduğunu farkediyorsunuz. Bir anda zaman ve mekan kavramı değişiyor ancak çok kolay adapte olunabiliyor.   
Hikayenin diline gelecek olursak betimlemeler can sıkıcı düzeyde değil. Rahatlıkla gözünüzde canlandırabilir ve kurguya dahil olabilirsiniz. Yazarın, öyküde bahsettiği felsefik açılımlar -özellikle felsefe sevmeyenler için- fazla boğucu değil. 
Kitabı alırken satranç hakkında birkaç taktik ya da hamle öğrenirim diye umuyordum ancak bu konuda kesinlikle hayal kırıklığına uğradım diyebilirim. Kitabın isminin ve konusunun Satranç olması özellikle tavla sever bir millet olduğumuz için temkinli yaklaşmaya neden olabilir ancak satranç tahtasının başına bir kez oturmuş olanları ve oyun hakkında basit bir bilgisi olanların bile rahatlıkla anlayacağı seviyede. 
Genel olarak motoru tekrar ısıtmak isteyenler için ideal bir kitap ve inceliğini hissettikçe kitabı elinizden bırakmak ve hazzını daha uzun süre tatmak için çaba sarf edeceksiniz. Son sayfasına geldiğinizde "keşke biraz daha uzun olsaydı" diyeceğinizden eminim. Hatta Dr.B gibi bir satranç kitabı mı edinsem diyebilirsiniz...

Not: Yazar kitabı basıma hazırladıktan kısa bir süre sonra eşiyle birlikte intihar etmiştir.
Not2: Kitabı bana hediye eden Aselgız'a teşekkürlerimle...

Satranç-Stefan Zweig/1941
Can Yayınları 
Çeviri: Ayça Sabuncuoğlu


   

3 Temmuz 2012 Salı

Akçatepeler



Muhtemelen bu soyadı sadece Halit Akçatepe'den biliyoruz. Malum bugün rahmetli Kemal Sunal'ın ölüm yıldönümü. Ben de bir nostalji yapıp Hababam Sınıfı izlemeye karar verdim. Serinin 2. filmi Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı'da hatırlarsınız öğrenciler Semra Hoca'ya aşk mektubu yazdıkları için okuldan uzaklaştırılma cezası alırlar ve velileri okula gelir. Velilerin arasında (Damat) Ferit'in annesi senelerdir bana tanıdık gelir ancak kim olduğunu bilmem. Şüphesiz başka filmlerde gördüm ama kim olduğunu hiç araştırmamıştım.Güdük Necmi (Halit Akçatepe)'nin en yakın arkadaşının annesi rolündeki Leman Akçatepe. 

Leman Hanım muhtemelen bir çok filmden yüzü tanıdık gelen ancak Efsane Yeşilçam'ın ismi bilinmeyen oyuncularından, en azından benim kuşak için. Ama Kemal Sunal filmlerini iyi bilenler şimdi hatırlayacaklar kendisini. 100 Numaralı Adam filminde Şaban'ın annesi rolünde izlediğimiz Leman Hanım; Ah Nerede filminde Zehra'nın annesi, 100 Lira İle Evlenilmez (Ediz Hun- Bülent Kayabaş- Gülşen Bubikoğlu- Hulusi Kentmen) filminde Hacı Anne ve Uyanık Kardeşler (Kadir İnanır-Müjdat Gezen) filminde ise kardeşlerin annesi Hulusi Kentmen'in karısı rolündedir. Yeşilçam'ın efsane olduğu 70'li yıllarda büyüklü küçüklü 148 filmde rol alan Leman Akçatepe en çok "Fedakar Anne" rollerinde oynamış. 24.06.1992 tarihinde 74 yaşında aramızdan ayrılmıştır.

Leman Hanım'ın Hababam Sınıfı'nda rol arkadaşları arasında sadece oğlu değil ,eşi de vardır. Sıtkı Akçatepe filmin bütün serilerinde Paşa Nuri lakaplı fizik hocasını canlandırmış. Soyu padişah saraylarına dayanan Sıtkı Bey'in Paşa Nuri rolünde çok zorlanmadığını söylesek herhalde haksız sayılmayız çünkü kendisi Kurtuluş Savaşı Afyon-Kocatepe gazisidir. 1902 doğumlu Sıtkı Bey 1985 yılında vefat edene kadar 21 filmde oynamış. En sevilen Kemal Sunal- Halit Akçatepe-Şener Şen filmleri olan Tosun Paşa'da Seferoğulu Sıtkı, Şabanoğlu Şaban filminde ise ailenin reisi Sıtkı Paşa rollerinde görmüşüz onu.

Bir çok oyuncu babasıyla beraber oynama şansına erişmiştir. Ali-Şener Şen, Ali-Kemal Sunal çiftleri gibi. Ancak kimse herhalde Halit Akçatepe gibi şanslı olmamıştır. Hem annesi hem de babasıyla defalarca kamera karşısına geçen "usta" herhalde bizim o eskilerden yadigar olarak baktığımız filmlere daha farklı gözle bakıyordur. 

Kemal Sunal'ın ölüm yıl dönümüne denk geldi başta da söylediğim gibi. Bu vesileyle bizlere ölümsüz eserler bırakan bütün Yeşilçam oyuncularına binlerce kez teşekkürler. Göçenlere Allah'dan rahmet kalanlara da uzun ömürler diliyorum.