23 Ekim 2016 Pazar

Polisin Eline Düşünce: SIFIR TOLERANS - İsmail Saymaz


Dost sohbetlerimizde konu, ne zaman ülkemizin adalet sistemine gelirse hep aynı örneği veririm: Umur Bugay'ın senaryosunu yazdığı (ki kendisi ülke sineması için çok değerlidir, onun için ayrı bir yazı yazmalıyım bir ara) Zeki Ökten'in yönettiği Kemal Sunal'ın oynadığı Davacı filmi. 1986 yapımı filmde adalet sistemine yöneltilen eleştiriler aradan 40 sene geçmesine rağmen hiçbir düzelme ibaresi göstermiyor. Ya da polis teşkilatının işine geldiğinde nasıl davrandığına dair bir örnek ise konu, Behzat Ç. dizisi tam da ilaç niteliğindedir. Eğer izlemek yerine okumak istiyorsanız, sisteme projeksiyon tutan kitaplar ise İsmail Saymaz'ın kaleminden çıkmakta. 


Kasım 2015'te ,İsmail Saymaz'ın da imza günü olduğunu duyunca, soluğu Tüyap'ta aldık Aselgız'la. Kendisini "mahallemizin abisi" tadında sevdiğimiz için de (belki de ülke mahallelere bölündüğü ve kendisiyle sahiden aynı mahallede olduğumuz içindir) kitaplarından merak ettiğimiz iki tanesini, Ali İsmail: Emri Kim Verdi? ile Polisin Eline Düşünce: Sıfır Tolerans kitaplarını aldık ve imzalattık.



Emri Kim Verdi'yi bitireli aslında çok uzun zaman oldu. Şubat ayının 15. gecesi "ulan uzun zamandır kitap okumadık" diye aldım elime ve 4 saatte bitti. Kitabın konusu ise; Gezi Olayları zamanı, orijininde Ali İsmail Korkmaz cinayeti olmak üzere polisin uyguladığı çeşitli ideolojik şiddet ve işkenceler ile devlet sisteminin başta adalet mekanizması olmak üzere olaylara yaklaşımı, şeklinde özetlenebilir. Kitabı okuduktan sonra aklımdan geçenleri sıcağı sıcağına yazsaydım, muhtemelen şu anda "fikir ve düşünce suçundan" ya da "fikir yoluyla hükümeti devirmeye yönelik eylemler" gibi saçma sapan suçlardan tutuklu yargılanıyor olurdum. Birkaç gün sonra yazarım demiştim ancak o günlerde polislerimizin terör saldırısıyla şehit olmasından dolayı vicdanım el vermedi polis teşkilatını eleştirecek bir yazı yazmaya. Ancak kitapla ilgili 1-2 teknik eleştiriyi buraya ekleyeyim ki belki yeni basımlarında düzeltilir. Kitabı okurken, verilen sokak, cadde ve dükkan isimlerini bilmeyince, telefondan Eskişehir haritası açmak zorunda kalmıştım. Belki yeni basımlarında, olayların geçtiği yerlerin basit krokileri kitaba eklenebilir, böylece okuyucular kitaptan uzaklaşmamış olur. 


Polisin Eline Düşünce: Sıfır Tolerans ise, işe giderken metrobüs ve metro yolculuklarımın yareni oldu. Aslına bakarsak, Emri Kim Verdi? kitabının abisi durumundaki kitabın içeriğinden mi yoksa metrobüsün havasından mıdır bilemem ama okurken mide bulantıları hissettiğim bir kitaptı. Kitabın içeriği, ehliyetsiz araç kullandığı için, sigara istediği için, parkta bira içtiği için, Kürt olduğu için ya da başka bir sebepten, keyfi olarak polis tarafından işkence gören, dayak yiyen, öldürülen insanların hikayelerinden oluşuyor. Canımızı ve malımızı emanet ettiğimiz polisin aldığı canlar için "hikaye" demek ise başka bir ironi aslında. Kitapta, bütün bu vakalar, hem polis tutanakları hem de adli soruşturmalar açısından incelenmiş; polis teşkilatının delilleri karartma, suçluyu koruma suçlarını nasıl alanen işlediği ve adalet sisteminin, konu polis olduğunda nasıl taraflı olduğu ayan beyan ortaya koyulmuş. Kitabı okurken, devletin düştüğü bu acziyet midenizi bulandırıyor işte. "Hikaye"ler ise, sanki her biri bir Behzat Ç. bölümüymüş gibi.



Normalde okuduğum kitaplarla ilgili spoiler vermeyi pek sevmem. Fakat bu kitapta ibretlik birkaç hadise var ki bunlara değinmeden geçemeyeceğim. İlk olay, polis tarafından sorguda öldürülen Festus Okey'in ilk duruşmasında, mahkeme heyetinin, Festus Okey'in gerçek kimlik bilgilerini istemesi üzerine kara mizah gibi ortaya çıkıyor. Nijerya'ya "Bizim polisin bir halt edip sorgudayken öldürdüğü, ülkemizde kaçak olarak bulunan, ülkeniz vatandaşı, arkadaşlarının Festus Okey dediği kişinin gerçek ismi nedir?" diye sormak için tam 2 yıl bekleniyor. Bir diğer olay ise, İçişleri Bakanlığı'nın tazminata itirazı. Özetle: "Maktülün 12 yaşındaki kız kardeşi küçüktür ve zaten abisini çok tanımamıştır. Bundan sonra da varlığı ile yokluğunu da hissetmeyecektir." denilerek sanki çokmuş gibi karar verilen tazminat miktarına itiraz ediliyor. Aslında mide spazmlarım bu satırları okurken yükselmişti.

Kitapla ilgili birkaç teknik tavsiye de vermek isterim. Polis Selahiyet ve Vazife Kanunu hakkında yapılan değişiklikler ve bu değişikliklerin doğurduğu sonuçlar kitabın temel konusu. Ancak, sayısal olarak verilen istatistiki bilgiler bir anda boca edilince, kitabın içine girmekte biraz zorlandım. Belki bu bilgiler, kitabın son sayfalarında bilgi olarak verilebilir. Dönem filmlerinde, en sonda verilen, dönem şartlarının getirdiği sonuçları anlatan bilgiler vardır ya, öylesi. Birbaşka tavsiyem ise, kitap basımı 2012 ve bazı davalar ise "devam ediyor" bilgisiyle verilmiş. Pek ihtimal vermiyorum ama 4 yılda sonuçlanan davalar olduysa, bu kitapta ve diğer kitaplarda, İsmail Saymaz zahmet edip sonuçları hakkında bir ek kitap çıkartmalı. Evet, kitabın asıl konusu davaların sonuçları değil, zaten sonuçlanan davalardan aşağı yukarı kararlarla ilgili tahmin yürütülebiliyor. Yine de devam eden davaların sonuçları merak uyandırıyor. Bir diğer naçizane önerim ise, emniyetteki FETÖ yapılanması. Kitapta konu edilen olayların büyük çoğunluğu İdris Naim Şahin'in İçişleri Bakanı olduğu zamanda geçiyor. Yine dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ın da önemli(!) açıklamaları var. Bu isimler, her ne kadar o zamanlar AKP tarafından canhıraş şekilde korunsalar da şimdilerde FETÖ bağlantıları ile anılmakta. Korunan emniyet güçlerinin, onları koruyan amir, savcı ve hakimlerin son zamanlardaki durumları da araştırılmaya değer doğrusu. Özellikle, KCK davaları ile FETÖ savcılarının bağlantısı ortadayken, Muğla Üniversitesi'ndeki olayları anlatan kısımın içyüzünü şahsen çok merak ediyorum.

Kitaptaki hikayeler, peşpeşe geldikçe, "yeter artık daha fazlası olmasın" dediğim anlar oldu. Ancak İsmail Saymaz, olayların sırasını öyle doğru yapmış ki, tıpkı Emri Kim Verdi? kitabında olduğu gibi, son sayfaya kadar okutmayı başarıyor. Kurgusal bir romanda bunu başarabilmek, hele hele bir cinayet romanı vs. ise, çok daha kolaydır ancak adli vakalardan oluşturulan bir kitapta bunu yapabilmek hakikaten başarıdır. Merak unsurlarını cevaplamadan, Muğla Üniversitesi kısmı, ardından İçişleri Bakanlığı'nın savunması bir roman havasında geçiyor. Son vakanın ardından ise, maktülün ailesiyle yapılan ropörtaj ise boğazımda düğüme, gözlerimde yaşa sebep oldu. Tıpkı Ali İsmail'in ailesiyle yaptığı ropörtaj gibi.

Özetle, her iki kitap da, polisin işlediği başta cinayet olmak üzere, işkence ve hakaret suçlarının, amirleri ve devlet organları tarafından nasıl hasıraltı edildiğini anlatmakta. Ve bu hasıraltı işlemlerinden yüz bulan polis teşkilatının gittikçe tarafsızlığını yitirmesi, bizleri Polis Devleti'ne doğru sürüklemekte. "Katil Devlet" diye isyan eden ve "Devlet Düşmanlığı" ile yaftalanan insanları anlamak için bu kitapları okumak gerek. Çünkü, iki sivil birbirini öldürdüğünde, katil müebbet alıyorken; sivilleri koruması için beline silah takan polis, sivilleri öldürünce ve bu devlet organları tarafından korununca, insanın isyan edip "Katil Devlet" diye bağırası geliyor.

Ali İsmail: Emri Kim Verdi? - İsmail Saymaz
İletişim Yayıncılık- 2015

Polisin Eline Düşünce: Sıfır Tolerans - İsmail Saymaz
İletişim Yayıncılık - 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder