Başlık "Seçimlerin Ardından-2" ama henüz birinci yazıyı yayınlamadım. Aslında başladım yazıya. Özellikle yazarken bulmayı hedeflediğim bazı sorular vardı. Her akşam her bir parti ve aday için düşüdüklerimi yazıyordum ancak yazdıkça sorular çoğalıyordu. O yüzden yeniden bir yazı yazmaya, bu sefer doğrudan aklımdaki sorulara cevap bulmaya karar verdim.
Evet Erdoğan müthiş bir zafer kazandı. Evet MHP beklenmedik sürpriz yaptı. Evet HDP, CHPli seçmenin oylarıyla barajı geçti ve meclise girdi. CHP başarısız oldu, İnce yeni bir siyasi figür vs. Bunları zaten size her gün televizyonlarda ve gazetelerde anlatıyorlar. Biraz anlatılmayanlara bakalım.
1. Erdoğan'ın zaferini kendisi bile beklemiyordu. Çünkü seçim tarihi açıklandığında "anketlere göre ilk turda alıyoruz" söylemleri yerini anket açıklamamaya, ardından da son dakikada "yeni koalisyon ihtimali" söylemlerine bıraktı. Buna bir de millet kıraathanesinde kek-çay vaatlerini, Erdoğan'ın yorgun ve bezgin halini, MHP ile ittifak çatırdamalarını vs. ekleyince seçimin ikinci tura kalacağı algısı oluştu.
2. MHP beklenmedik bir başarı yakaladı. Parti olarak 5-7 puanda gözüken MHP %11 ile seçimin sürprizi oldu ve bir anlamda ittifakına meclis çoğunluğunu kazandıran parti konumuna geldi. MHP ile ilgili gariplikler yok mu? Elbette var. HDP'nin oy deposu olan Kürt nüfusun yoğun olduğu bölgede HDP'nin oyu düşerken MHP'nin oyu yükselmiş. Yani Kürt milliyetçileri Türk milliyetçisi olmuş. (Bunun nedenlerini her seçimden sonra yapılan İPSOS araştırması ile detaylandırabiliriz.) Bunlar zaten her yerde söylenen tespitler. Ama başka bir söylenen tespit var ki tamamen zırvalık. Oraya gelmeden önce nasıl oldu da MHP ve Erdoğan seçimin kazananı oldu. .
Dünya'da Fransız İhtilali ile başlayan milliyetçilik dalgası dünya savaşları ile tsunami etkisi yarattı. Milliyetçilik 2.0 ise Sovyet Rusya'nın dağılmasından itibaren küreselleşme etkisiyle yeni bir dalga ile geliyor. Amerika'nın, dünyada tek güç kalmasından sonra, özellikle Orta Doğu ve Kuzey Afrika üzerindeki planları Batı'ya göç dalgası ile sirayet etti ve şimdi bu dalga ırkçılık olarak tsunamiye dönüşmek üzere. Bunların detaylarına çok fazla girmeyeceğim çünkü çok derin bir dehliz. Batı'da ırkçılık yükseldikçe geri kalmış toplumlarda da bu milliyetçilik/kavmiyetçilik olarak sirayet ediyor. Hele hele Erdoğan gibi bu damarı yakalayan bir liderle bu ülkemizde daha da farklı bir hal aldı. Demokrasiden uzaklaştıkça büyüyen, büyüdükçe de demokrasiden uzaklaştıran ve dalga dalga yayılan bir tehlike bu. Yani "Afrin harekatı oya yansımadı" aksine "Oy, Afrin harekatını doğurdu" diyebiliriz. Evet, bir dip dalgası geldi ama bu İYİ Parti ve CHP'nin üzerinde sörf dalgası yapacağı bir dalga olmadı aksine AKP ve MHP'nin şu an bu dalganın üzerinde sörf yapıyorlar. Malesef demokrasiye inanan insanların içindeki umut bu dalgayı -ben de dahil- görmesine engel oldu. Bu dalga daha da büyüyor ve ısrarla büyütülüyor. Nasıl büyütüldüğüne birazdan değineceğim ama önce MHP ile ilgili zırvalığa döneyim.
MHP'nin ittifakta meclis çoğunluğunu sağlayan parti olması Bahçeli'nin elini çok güçlendirdiği söyleniyor ama ben bu fikre katılmıyorum. Şüphesiz bir kozdur ancak karşı hamleyle işlevsiz kalacaktır. Bilinen şu ki, cumhurbaşkanı liderliğindeki hükümet meclise yasa teklif edecek ve bunun geçmesi meclis çoğunluğuna bağlı. Burada Bahçeli, Erdoğan'a yasa dayatabilir. Ayrıca meclisin yasa teklifi cumhurbaşkanı tarafından veto edilirse yine 301 milletvekili ile mecliste yasa kabul edilebiliyor. Yani Bahçeli'nin dayattığı yasaları Erdoğan reddederse, bu sefer MHP'nin millet ittifakı tarafına yanaşması ve dengeyi değiştirmesi söz konusu olabilir. Bu açıdan Bahçeli'nin elinde çok güçlü bir koz var. Ancak atlanan nokta ise cumhurbaşkanının gerekli gördüğü durumlarda OHAL ilan etme yetkisi var. Yani Bahçeli ayak direttikçe Erdoğan tek adamlığının keyfini süremeyecek ve OHAL ilan edebilecek. Bu saatten sonra da meclis tamamen işlevsiz kalacak. Ayrıca KHK'nın adı da "cumhurbaşkanı kararnamesi" oldu. Her ne kadar burada "çıkan kararname hakkında bir yasa varsa yasa yürürlükte olur" maddesi yer alsa da yasalardaki boşluklarla kararname yetkilerinin kullanılabileceğini söylemek yanlış olmaz. Erdoğan'ın anayasa hukukçularından bir danışmanlar ordusu kurması sürpriz olmayacaktır.
Hemen kısaca diğer adaylara ve partilere değinip dip dalgası nasıl yaratılıyor oraya gelelim. Öncelikle 65-35lik sağ-sol ayrımı hala var. İYİ Parti'ye oy verenlerde İnce'yi destekleme eğilimleri gözükse de parti bazında baktığımızda bu ayrım çok net gözüküyor. Burada İYİ Parti'nin meclisteki tutumu insanların kafasındaki bu ayrımı kırmak için fırsat verecektir aksi halde olası senaryolarda çok da uzun olmayan bir ömrü olacaktır. Hele hele Akşener'in seçim gecesi ortalıktan kaybolması ardından da 25 Haziran sabahı 27'sinde açıklama yapılacağının duyurulması ama 26'sında açıklama yapılması gibi tutarsızlıkları da eklersek, prestij kaybının olduğu şüphe götürmez bir gerçek. Olası senaryolarda ise; ya İyi Parti gelen bu milliyetçilik dalgasına kapılıp cumhur bloğuna savrulur ve MHP'den ayrılmalarını anlamsızlaştırarak yok olur ya da olası Erdoğan-Bahçeli çekişmesinden MHP bu tarafa savrularak İYİ Parti'nin varlığını tehdit eder. Gelelim seçim gecesi ortalıktan kaybolan bir diğer isim İnce'ye. Seçim gecesi, diğer muhaliflerle birlikte, yaklaşık 23 milyon kişi bir açıklama beklerken Whatsapp mesajıyla uykuya gönderilmesi büyük hayal kırıklığıydı. Ertesi gün yapılan basın toplantısı ile durum biraz toparlandı, slogan bulundu, kitle canlı tutuldu, uygarca yenilgiyi kabul etti vs. Bunlar hergün okuduğunuz şeyler zaten. İnsanlar hala İsmail Küçükkaya'nın yaptığının gazetecilik olup olmadığını tartışıyor ama o basın toplatısındaki bir oda dolusu gazeteciden şu sorunun gelmemesini tartışan yok: "Televizyonda mesajınız okundunda saat 00.45 idi. Basın toplantınız saat 12'de. Siz, bu aradaki yaklaşık 11 saatte ne yaptınız. Mesela kaçta uyumaya gittiniz?" Öyle ya "adam kazandı" diye mesaj atıp elindeki tutanaklarla seçimin dönmeyeceğini anlamışken hala tutanak didikliyor olamazsın. Sen de yatıp uyudun mu? Yoksa sabaha kadar oturup ne yaptın? Oy mu kovaladın? Oy kovaladıysan mesaj ne iş? Bu soruların cevabı Muharrem İnce'nin güven eşiğidir. Tatmin edici cevap gelmediği sürece benim kendisine güvenim yok.
Peki ya CHP'ye ne demeli. Oluşturduğu ittifaktaki partilerden biri 7 ay önce kurulmuş diğerinin oy oranı %2. Yani o ittifakta seçim yardımı alan tek parti CHP ve lokomotif durumunda. Hal böyleyken insanları Anadolu Ajansı'nın manipülasyonlu kucağından kurtaracak alternatif bir sistemi geliştirmeyi beceremiyorlar. Ayrıca bu manipülasyon seçimden 4 gün önce başlamış ve adayların aldığı oy sayıları televizyonda verilmiş üstelik her seçimde yapılıyorken. Ya da saat 22 sularında Erdoğan balkon konuşmasına hazırlanırken Bülent Tezcan'ın çıkıp "Kimse kendi kendine gelin güvey olmasın, seçimler ikinci tura kalıyor" diye bir açıklama yapıp 3 saat sonra da "kaybettik" bile denilemeyen bir garabet gösterisi yaparsa, kimse kusura bakmasın ama, bunun adı rezilliktir. Ülkenin ana muhalefet partisi seçimleri 3 saat geriden takip ediyor demektir. Bu rezillikten utanmadan ertesi gün "satılan şeker fabrikalarının şehirlerinden, Ordu-Giresun fındık deposundan,X'den Y'den AKP birinci parti çıkmış, MÜSTEHAK" açıklaması tam bir pişkinliktir.
Asıl bu kadar beceriksiz bir ana muhalefetin olduğu yerde bu sonuçlar müstehaktır. CHP organize olamayan bir partidir. Meselenin özü budur. Büyük bir organizasyon beceriksizliği söz konusu. Parti'nin en büyük özelliği soldan hatta sağdan bile geniş bir fraksiyon çeşitliliği varken tepeden inme bir yönetim anlayışı bu organizasyonsuzluğun nedenidir. Lego parçalarıyla yaptığınız Eyfel Kulesi'nin uç noktasına çekiçle vurduğunuzu düşünün. İşte size CHP. Erdoğan'ın gücü eline alınca CHP'yi kapatma yoluna gideceğini düşünüyordum ama bu tezimden vazgeçtim. Kendini anlatmakta bu kadar yetersiz ve örgütlenme becerisi düşük olan bir parti varken Erdoğan CHP'yi karşısına koyup oy toplamaya devam etmek isteyecektir. CHP'nin en tepesindekilerden en alt birimindekilere kadar şu metaforu anlamaları lazım. Keki kabartmak için içine hava hapsetmek gerekir. CHP tabandan bir harmanlamayla tepeye doğru dalga dalga büyüyen bir demokratikleşme adımları atmak zorundadır. Bu yapıya artık CHP seçmeni oy vermeyecektir.
Asıl bu kadar beceriksiz bir ana muhalefetin olduğu yerde bu sonuçlar müstehaktır. CHP organize olamayan bir partidir. Meselenin özü budur. Büyük bir organizasyon beceriksizliği söz konusu. Parti'nin en büyük özelliği soldan hatta sağdan bile geniş bir fraksiyon çeşitliliği varken tepeden inme bir yönetim anlayışı bu organizasyonsuzluğun nedenidir. Lego parçalarıyla yaptığınız Eyfel Kulesi'nin uç noktasına çekiçle vurduğunuzu düşünün. İşte size CHP. Erdoğan'ın gücü eline alınca CHP'yi kapatma yoluna gideceğini düşünüyordum ama bu tezimden vazgeçtim. Kendini anlatmakta bu kadar yetersiz ve örgütlenme becerisi düşük olan bir parti varken Erdoğan CHP'yi karşısına koyup oy toplamaya devam etmek isteyecektir. CHP'nin en tepesindekilerden en alt birimindekilere kadar şu metaforu anlamaları lazım. Keki kabartmak için içine hava hapsetmek gerekir. CHP tabandan bir harmanlamayla tepeye doğru dalga dalga büyüyen bir demokratikleşme adımları atmak zorundadır. Bu yapıya artık CHP seçmeni oy vermeyecektir.
CHP seçmeni ise HDP'yi meclise sokarak Kürt Sorunu için adresi meclis olarak tayin etmiş, sağ-sol kutuplaşmasının ezici olmasına ket vurmaya çalışmış ve demokrasiden yana tavır koymuştur. Ancak bu oylar HDP'ye böyle giderse tekrar verilmeyecek oylardır. HDP'nin Türkiyelileşmesi için atılan son işaret fişeğidir. Benim anlamadığım bir diğer nokta ise Erdoğan Karayılan'a "Meclis diyorsan meclise gel" dediği halde (bkz. 24 Haziran 2018 Erdoğan'ın Avcılar Mitingi) CHP seçmeni HDP'yi meclise soktu diye denmedik laf bırakılmaması. Eğer HDP=PKK ise bu çağrıyı zaten Erdoğan yaptı, CHP seçmeni de uydu. Yok eğer HDP yasal bir parti ise (ki seçimlere girebildiğine göre öyle) o halde HDP'nin barajı geçmesi için ve yaklaşık 7 milyon kişinin oyunun çöpe gitmemesi için destek verilmesinde ne sakınca var? Aslında sakınca yaratılmak istenen "dalga"da. İşte bu yaratılmak istenen "dalga"da 7 milyon kişiyi terör destekçiliği ile bir tutan devlet dilinden bahsediyoruz. 80 milyon nüfuslu bir ülkenin 7 milyonu terör örgütü destekçisi ise dükkanı kapatmak lazım.
Şimdi gelelim yaratılmak istenen bu "büyük" dalgaya. Lafı hiç evirip çevirmeye gerek yok, iç savaşa doğru adım adım gidiyoruz. 15 Temmuz gecesi TSK envanterinden kaybolduğu ve Ak Partililere dağıtıldığı kulaktan kulağa söylenen 106bin civarı silah ışığında sadece 1 ay içinde olanları alt alta yazalım:
- Ahmet Maranki isimli madrabazın Belgrad Ormanı'nda talim yapıp gömdükleri
- Devlet Bahçeli'nin af çıkışı ve organize suç örgütü liderini ziyareti: Böylece MHPlilerin belinden silahı çıkaran Bahçeli geri koyarak kendi milis gücünü oluşturmaya çalışacak. Google'da 1 Ocak 2010-1 Ocak 2018 tarihleri arasında "Bahçeli-Çakıcı" araması yaptım. Herhangi bir ziyaret olmadığı gibi sadece zaman zaman Çakıcı'nın yazdığı mektuplar haber konusu olmuş.
- İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun HDP'ye oy verecek diye CHP seçmenini tehdidi
- Yine Soylu'nun Suruç olaylarının suçlusunu Muharrem İnce olarak gösterip peşine CHP seçmeni için "Mantar tabancası patlasa korkudan 5 gün evden çıkamazlar" sözü
- Seçim gecesi yaşanan silahlı kutlama (16 yılda hiçbir seçim sonucunu silahlarla kutlamamış bir tayfa var ve Sultangazi'de parkta uzun namlulu silahlarla yapılan 14 dakikalık video herkesin malumu)
- Seçimden sonra gelen sağlı sollu salvolar. Süleyman Soylu'nun Pervin Buldan'ı arayıp tehdit etmesi. "CHP il başkanları şehit cenazelerine katılamaz" talimatı. Israrla verilen PKK=HDP, HDP'ye yanlayan CHP imajı ile öcü yapılmaya çalışılan bir kitle
- Bahçeli'nin MHP'nin oyunun 5-7 puanda gözüktüğünü söyleyen bütün gazetecileri hedef gösteren bildirisi
- Çakıcı'nın Erdoğan'a tehdit mektubu ardından da Karar Gazetesi yazarlarını doğrudan tehdit eden mesajı
- Temel Karamollaoğlu'nun korumalarının çekilmesi
- Ve bütün bu gelişmeler yaşanırken, günde 3 öğün televizyonlarda olan hatta güvenlik kameralarına dahi konuşan Erdoğan ortalarda gözükmüyor. Ülke hızla yangın yerine doğru savrulurken ülkenin faal ve seçilmiş lideri hala ortalarda yok. İnsan düşünmeden edemiyor; BOP'un Türkiye planı bir iç savaş stratejisi mi?
Peki bütün bunlardan nasıl çıkarız? PKK, HDP üstünde tahakküm kurmaya çalışmalarına devam edecektir. Türk milliyetçiliği bu kadar yükselirken Kürt milliyetçiliğinin yükselmemesini beklemek saflık olur zaten. HDPnin buna direnip direnmemesi gücünü belli edecektir. Beceriksiz CHP yönetiminin tutum ve söylemlerinin hiçbir karşılığı yok. Herhangi bir oyun kurma durumunda değiller. Ancak kendilerini savunma durumuna geçebilirler. MHP'nin kilit parti olma söylemi doğru. Fakat bu doğruluk ilerleyen günlerde nasıl bir tutum alacaklarına göre şekillenecek. Sokağa dökülmek adına kapının eşiğinde duran milliyetçilere izin mi verecek yoksa bu yoldan vazgeçip mecliste çözüm arama yoluna mı gidecek?
Türkiye'de son 5 yılda yaşanan 3 önemli olayın önümüzdeki 20 yılı etkileyeceğini düşünüyorum.
- 7 Haziran seçimlerinin akşamı, Ak Parti tek başına iktidarı kaybetmişken saat 21 sularında Bahçeli'nin çıkıp olası bütün koalisyon ihtimallerini reddedip erken seçim çıkışı yapması ve akabinde o saate kadar ortalıkta gözükmeyen Ak Partililerin derin bir nefes alarak konuşma yapmaları. Sonrasında yaşanılan süreci hatırlayalım. MHP içindeki muhalif grup 1 Kasım seçimleri ile iyice ayağa kalktı. Olağanüstü genel kurul kararı önce alındı sonra mahkemeler yoluyla iptal edildi. MHP referandumda Erdoğan'ı destekledi. Muhalifler İYİ Parti'yi kurdu. O gece Erdoğan-Bahçeli arasında bir pazarlık olduğu şüphe götürmez bir gerçek.
- 15 Temmuz akşamı Erdoğan tutarsız açıklamalarına göre saat 20.00 civarı darbeyi öğrenip saat 01.00'da CNN Türk'e bağlandı. Bu 5 saatlik dilimde Erdoğan kimlerle ne pazarlıklar yaptı ve nerede tam olarak ne yaptı?
- 24 Haziran gecesi Muharrem İnce ve Akşener 25 Haziran sabahına kadar nerede ne yaptılar?
Komplo teorilerine, Ameriganın oyunlarına, İsrail lobisine falan çok meraklıyız ama yakın siyasi tarihimizi bu bilinmeyen 3 gece şekillendiriliyor.
Özetle; "Biz o günleri yaşadık" diye diye üzerimize iç savaş korkularını bocalayan anne-babalarımız, elleriyle bize iç savaşın eşiğinde bir ülke bıraktı. Burdan çıkmak için ya aşağıdan yukarıya yeni bir siyasi düzen inşa etmek için çalışmamız lazım ya da MHP ve İYİ Parti gibi iki milliyetçi partinin insafına kalmış durumdayız. Bakalım ilerleyen günlerde bu yoğun baskı nasıl patlaklar verecek?