10 Haziran 2018 Pazar

Son Seçim Ama "Nasıl?"

Birkaç gün önce yazdığım Seçimler Yaklaştıkça Kampanyaların Son Durumu yazımda bahsettiğim ve daha sonra biraz daha detaylandırmam gerekecek diye düşündüğüm birkaç hususla ilgili kafamda taslak hazırlarken Bekir Ağırdır'ın Ruşen Çakır ile söyleşisine denk geldim. Aynı düşüncelerde olduğumuzu fark ettim ve düşüncelerimi yazıya dökmeyi biraz öne çektim. Özellikle Ağırdır'ın programda "bu son seçim olmayacak" diye bahsettiği benim de yazımda "Seçimin olası sonuçlarıyla ilgili ayrıca yazarım ancak şunu söyleyebilirim ki hangi taraf kazanırsa kazansın bir sonraki seçime kadar devleti vicdan eksenine oturtmadıkları sürece siyaset sahnesinden silineceklerdir." söylemimi biraz daha açmayı planlıyorum.

Ağırdır'ın programda söylediği bir veriden faydalanmak istiyorum. 32 yaş altı seçmen sayısı 19 milyon. Bu sayı 20 puana tekabül ediyor. Bu yaşı biraz daha genişletip Behzat Ç'de Şule'nin dediği "Özal kuşağı gençlik" yavaş yavaş belirleyici olmaya başlıyor. Bilimsel araştırmalarda kuşak farklarını SK,BB,X,Y,Z şeklinde sınıflandırıp 1980-1999 arası doğumlular Y Kuşağı olarak adlandırılıyor. Özellikle Gezi Eylemleri'nden sonra gündem olan bu kuşağın, anne-babalarının bulunduğu BB ve X kuşaklarıyla tezat yaşaması kaçınılmaz. İnternette basit bir araştırmayla kuşakların özelliklerine erişebilirsiniz. Gezi zamanında bu kuşakları Hürriyet'te Ayşe Arman'ın Evrim Kuran ile yaptığı röportajda öğrenmiştim. (İlgili röportaj için tıklayınız) Evrim Kuran'ın TEDx'te 2016 yılında yaptığı sunumu da şöyle bırakıyorum ve izlemenizi tavsiye ediyorum.



Y Kuşağı; parayı amaç değil araç olarak görmekte. Hayatta kalmak için para kazanmak yerine parayı nasılsa kazanırım bu nasıl en hızlı ve eğlenceli olur şeklinde düşünüyor. Kilit slogan: özgürlük. Toplumun herhangi bir özgürlük kısıtlamasına karşı çıkıyor. Herhangi bir otoriteyi kendinden üstün görmüyor. Bu devleti yöneten de olsa, şirketteki yöneticisi de olsa fark etmiyor ve itiraz hakkını kullanıyor. İnternet ve teknoloji kullanımı daha da önemlisi bunlara adaptasyonu üst düzeyde.

Bunun peşinden bir Z kuşağı geliyor ki, bu kuşakta 4 kuzenim 1 yeğenim olmasına rağmen ben bile onların algılarını fark etmekte zorlanabiliyorum. Doğrudan internetin içine doğmaları, tabletleri ellerine alma yaşları 2'ye düşen bir jenerasyon bu. Y kuşağın yaygın esprilerinden biridir mesela tablet kullanan çocuğunu dahi zanneden ebeveynlerle dalga geçmek. Ve bu kuşağın ilk temsilcileri yavaş yavaş oy kullanmaya başlıyor.

Şimdi siyasete ve seçime geri dönelim tekrar. Önceki yazımda bütün siyasi partilerin bu gençlerin isteklerine yönelik kampanya yapmaya başladıklarını yazmıştım. Kısa ve öz videolardan ilgi alanlarına yönelik seçim şarkılarına, mizahın dilini kullanmaktan genç buluşmalarına daha bir sürü ana ekseni Y ama Z'ye de göz kırpan bir kampanya dönemi başladı. 

Y kuşağında siyasi ideolojiler oturmaya, dünya görüşü netleşmeye başladı ancak tartışma ikliminde yanlışa yanlış diyecek bir hoşgörüden bahsedebiliriz. Kuşağın ikinci yarısının Ak Parti iktidarında ergenlik dönemine girdiği gerçeği ile seçimlerden sonra yapılan anketlerde genç seçmenin Ak Parti'den uzaklaşmasını da eşleştirebiliriz. Buna bir de tamamen Ak Parti iktidarının içine doğmuş olan Z kuşağının değişen sınavlarla tahrip edilen eğitim hayatını ekleyelim. İşte "seçimin sonucu ne olursa olsun kazananın son iktidarı olacak" dememin, Ak Parti açısından nedeni bu. Haziran 2018 seçimlerinden 8 ay sonraki yerel seçimler de bu açıdan fazla etki yapmayabilir ancak 2022-23 civarında yapılacak seçimlerde artık İkinci Dünya Savaşı sonrası kuşak yani bu günlerde bizi güldüren "Laiklik elden gidiyeah" amcanın jenerasyonu mutlak sonla karşılaşacaklar. Bu yaş sınıfından cumhuriyetin 100. yaşını görebilen seçmenin oranı iyice azalacak. Bir de üstüne neredeyse seçmenin %50sini oluşturacak olan Y ve Z kuşakları gelecek. Eğer Erdoğan dediği gibi "kindar" nesil yetiştirdiyse Z kuşağının mahvedilen eğitim sisteminin intikamını alacağı kaçınılmazdır. 

Yukarıdaki videoda anlatıldığı üzere Y kuşağının adı İngilizce'deki "Why? (niçin)"den geliyor. Türkiye'de bunun karşılığını "Nasıl?" diye aktarıyor Evrim Kuran. Kişiler üzerinden bu olguyu açarsak, Erdoğan tam anlamıyla bir BB kuşağı. Hedef kitlesi ise SK,BB ve X kuşağına vermiş olduğu kazanımlar. Bu kuşakların ortak özellikleri bu açıdan kazanımları bir lütuf gibi gördükleri için bunun yolunu yapana sadakat besliyorlar. Ayrıca "sadakat" sözcüğü onlar için dönekliğin zıttı. Yani tercihlerini çok değiştiren bir yapıda değiller ve bunu döneklik olarak adlandırıyorlar. Aksine Y kuşağı ise tüketici bir kuşak oldukları için fayda/zarar analizi ile oy tercihini değiştirebiliyor. Bu sebeple seçmen sayısı gençleştikçe; Erdoğan'a oy vermiş olsalar dahi bundan vazgeçebilirler. Fayda/zarar analizi de yaparken bilmedikleri bir dönemle kıyaslamaktansa dünya ve kendi inandıkları değerlerle kıyaslama yapmayı tercih ediyorlar. Bu sebeple geçen hafta Erdoğan'ın emekliler ile bir araya gelerek (SK,BB ve X kuşağı) "Gençlere 'Eski Türkiye'yi anlatın" dedi. Çünkü "Eski Türkiye" kavramının Y kuşağının geç jenerasyonu ile Z kuşağının anlamasına imkan yok. Mesela Y kuşağı için "başörtüsü sorunu" tamamen çözülmüş durumda. Artık tüketilmiş bir sorun üzerinden oy istenmesini ya da buna tutunulması tamamen anlamsız geliyor. Z Kuşağı ise böyle saçma şeylerle yıllarca neden zaman kaybedildiğini dahi anlayamıyor. Yine bu fayda/zarar analizi kafalarında oluşturdukları bir T cetveli ile inceleniyor. Gelir-gider tablosu olarak bilinen bu T cetveli, Ak Parti başlığında incelendiğinde, Türkiye'nin herhangi bir sorununda yapılanları olumlu tarafa yazarken sağ tarafa da olumsuzları yazıyor. Verilen bütün vaatlerin karşısına da "Neden? (why) " sorusu çıkıyor. "16 yıldır iktidardasın, neden yapmadın?" İlkokulda seçtiği sınıf başkanını işini doğru yapmadığı için öğretmene söyleyip değiştiren bir nesle neden yapmadığınızı açıklamanız güçleşiyor.  Tam da burada, Ak Parti, tarafsız bir hareket kisvesi altında Youtube ve Twitter'da "İlk Oy Hareketi" hesabı üzerinden gençlere nereden nereye geldiğimizi anlatmaya çalışıyor. Tabi ki orada da "Neden" sorusu bütün anlatıların karşısında bir kabus gibi dikiliyor. Dolayısıyla, 24 Haziran seçimlerinin galibi olsa dahi Erdoğan, bir sonraki seçimlerde bu bakiyeyi taşıyamayacaktır. Zaten ben ömrünün de bir sonraki seçimlere yetmeyeceği kanısındayım. Bu sadece tahmin, olası bir suikast haberi falan almadım, tutuklamaya gelmesinler. Özetle, cumhuriyetin 100. yılının arifesindeki seçimlerde Erdoğan, kendi torunlarından bile oy alamayacaktır.

Peki muhalefet için neden son seçim olacak? Öncelikle 24 Haziran'a kalan 13 günde yapmak zorunda olduklarını tekrar hatırlatarak konuya başlayayım. Baştan beri dediğim gibi yola çıkarken bir planları olduğunu düşünüyordum. Bu plan çerçevesinde ise belirli tarihlerde insanların yanlış bir şeyler olduğunu düşündüğü ya da hemfikir olduğu eğitim, adalet ve ekonomi konularında ekiplerin açıklanması gerektiğini düşünüyordum. Öncelikle muhalefet liderlerinin Y kuşağına temasını biraz irdeleyelim, sonrasında genel çerçeveye tekrar dönelim.

Meral Akşener "cesur kadın" kimliği ile ortaya çıkıyor. Kadınların toplum hayatında yerinin öne çıkarılması, haklar kazanması, istihdama sokulması Y kuşağının hemfikir olduğu konulardan birisi. Bu sebeple Akşener'in "ilk kadın cumhurbaşkanı" olma ihtimali bile başlıbaşına bir seçilme sebebi. Biraz daha soyutlarsak, seçmenin hiçbir siyasi heybesi, yaptığı-yapmadığı, geçmişi, hiçbir şeyi olmadığı bir Türkiye hayal edin. Yine aynı şekilde heybesi boş olan iki aday düşünelim. Aralarındaki fark sadece birisi kadın, diğeri erkek. Nüfusun %50-50 diye kadın-erkek diye ayrıldığını düşünürsek, başabaş gidecek yarışı Y kuşak erkek seçmenlerin "ülkeyi bir kadın yönetsin" tercihi ile değiştireceklerini iddia edebilirim. Bu açıdan Meral Akşener'e içten içe inanılmaz bir destek var. 

Temel Karamollaoğlu ise, SK jenerasyonundan. Değişime kolay adapte oldu ve parti gençlerinin internet kullanımı yönlendirmesini hemen sahiplendi. Bunun en büyük örneği ise attığı şu tweet. Normal şartlarda, partisinin eski seçmeni diyebileceğimiz amcanın sözlerini değiştirerek kendilerine yöneltilen eleştirilere hicivle cevap vermek aslında bütün bu yazının özeti. Karamollaoğlu'nun bu değişime adapte olmasında şüphesiz tekstil mühendisi olmasının, İngiltere'de okumuş olmasının ve dil bilmesinin etkisi var ancak kuşak çatışmasını fark edip buna dönük strateji belirlemiş olması çok önemli. Karamollaoğlu torunlarıyla, Erdoğan'ın torunlarıyla ilişkisinden daha iyi ilişkisi olduğunu da garanti edebilirim.



Ahmet Şık'ın milletvekili adayı olduktan sonra söylediği "Herkes kendi partisi için 'Keşke Selahattin Demirtaş bizim liderimiz olsa, partimiz iktidar olurdu' söylemi içersinde. İşte Selahattin cumhurbaşkanı adayı,  seçelim öyleyse" sözünden yola çıkarak Demirtaş'ın gençler arasında büyük bir albenisi var. Kuşaklar arası geçişin kalın kırmızı çizgilerle olmadığının örneği kendisi zira yaş itibariyle X kuşağına denk gelse de Y kuşağı arasında çok popüler. Tutsaklık halinde bile Twitter'ı oldukça etkin kullanıyor. HDP içindeki gençler de medyanın kendisine tamamen kapalı olduğunu gördükleri için internet üzerinden gidiyorlar. Atılan her twit, yapılan her espri ise Mario'nun taşlara kafa atarak altın çıkarması gibi prim yapıyor. Normale dönmüş bir ülkede Demirtaş'ın siyasi kariyeri nasıl şekillenecek, hep beraber izleyeceğiz.

Gelelim zurnanın son deliği Muharrem İnce'ye. Endüstri 4.0, fabrika, iş, füzyon, yapay zeka, uzay madenciliği. Tamamen Y kuşağına hitap eden bir ufuk çizgisi. Bunların konuşuluyor olması bile heyecan yaratıyor. Af tartışmaları ya da bedelli askerlikle ilgili söylenen "Kutu açıldı mı bir daha geri dönüşü olmaz, beklenti oluşur" tespiti artık yeni kuşak için bu söylemler. Girilen bu yol artık geri dönüşü olmayan bir beklentiye neden olacaktır ve her kim iktidar olursa, bu yolda adım atmadıkça popüleritesini yitirecektir. Bu sebeple bu kapıyı araladığı için İnce'ye şahsım adına teşekkür ederim. Bunun yanında İnce, BB ve X kuşağının temsilcilerine dönük olarak da tarımı kalkındırma ve çocuklarına iş vaat ediyor. Bütün toplumun hemfikir olduğu "adalet, ekonomi ve eğitim" konularına sıklıkla değiniyor ve bunu yaparken ilk önce sloganını söyleyip sonra içeriğini anlatıyor. Bütün toplumun hemfikir olduğu diyorum zira Ak Parti'nin seçim bildirgesi de bu alanlarda düzenlemeler içeriyor. Ancak İnce'nin bütün bu söylemleri de diğer muhalefet adayları gibi aynı noktada tıkanıyor.

Bekir Ağırdır programda 3 aşamalı bir güven halkasından bahsediyor. Kendi seçmenine, ki burada muhalefet kanadına, kazanabilirizi aşılamak, bu kazanabilirizi sokağa indirip insanlarla, özellikle Ak Parti seçmeniyle, tanıştırmak ve son olarak da yönetimi sorunsuz olarak devralıp yönetebileceklerine dair umut vermek. İşte burada baştan beri söylemeye çalıştığım "plan" devreye giriyor. Çünkü referandumda itiraz edilen asıl nokta bu kadar yetkinin bir kişinin elinde toplanmaması gerektiğiydi. Bu durumda "Evet" oyu veren seçmeni bu konuda ikna etmek, "Biz gücü toplamayacağız, güçlü bakanlarla ve orta vadede meclis ile paylaşarak daha demokratik bir yapı kuracağız" mesajı vermek gerekliydi. Evet diyen seçmen ise bunun daha demokratik bir yol olduğuna ikna olduğunda referandumda vermiş olduğu oyu kısa devre yaptıracak şekilde muhalefet cephesinde oy kullanabilirdi. Ancak liderler üzerinden bir yarışa girildiği zaman, evet oyu veren seçmenin "madem aynı düzeni kullanacaksınız, sistemi getiren ve yaptıklarını taktir ettiğim kişinin bu yeni sistemi denemesi hakkıdır" şeklinde düşünmesi kaçınılmazdır. Bu BB ve X kuşağının tipik karakteristik özelliği ve yönelimlerini gösteren bir durumdur.

Peki üzerine kampanya yürütülen Y kuşağına bu mesaj nasıl ulaşmakta? Erdoğan'ın bütün vaatlerinin karşısına dikilen "16 senedir NEDEN yapmadın?" sorusu muhalefetin karşısına ise "Tamam da NASIL?" şeklinde dikiliyor. Dünyanın en demokratik, en naif, en uysal kişisini düşünün, Mandela olabilir, Gandhi olabilir, ya da kendinizi düşünün. Bu sistem ve bu kadar güç ile o kişinin tiranlaşmaması mümkün değil. Zaten Erdoğan da sistemi kendi tek adamlaşması üzerine oluşturdu ve bu kaçınılmaz. Geçmiş bakiyelerine baktığımız zaman da BB ve X kuşağı temsilcileri olan İnce ve Akşener'in bu gücü eline aldığında tiranlaşması içten içe bir korku veriyor (Karamollaoğlu ve Demirtaş'ı seçilme şanslarını çok düşük gördüğüm için yazmıyorum). Çünkü Y kuşağındaki gençler bu iki siyasi figür ile kendi anne-babalarını eşleştirdikleri anda bu korkuya kapılmaları kaçınılmaz. İşte bu yüzden son düzlüğe girilirken ekonomi, adalet ve eğitimden sorumlu olacak kişilerin ön plana çıkarılması ve bu kişilerin ilk etapta atılacak adımları sıralamaları gerekmekte. Böylece "Nasıl" sorusunun cevabını verilmekle birlikte hem yönetimi devraldıklarında yönetebileceklerine dair güven haklasını hem de tiranlaşmayacaklarına dair güveni de sağlamış olurlar.


HDP'nin baraj sorunu ve meclis çoğunluğunun kritik olmasından dolayı liderlerin kafasındaki bakan adaylarını meclisten alıp alamamaları bir sorun oluşturmakta. Bu yüzden 1. turdan önce vekil adayı olmayacaklardan hangilerini bakan olarak düşündüklerini açıklayabilirler. Mesela Muharrem İnce'nin elinde liste dışı kalmış olan İlhan Cihaner kozu var, bunu açıklayabilir. Öte taraftan, 2. tura geçerken desteğini isteyecekleri muhalif adaylar ile görüşüp bir "milli mutabakat bakanları kurulu" oluşturmayı vaad ederek hiç değilse yukarda sözünü ettiğim soru işaretlerini giderebilmek adına adımlar atabilirler, atmaları gerekli. 

Y kuşağının en büyük özelliklerinden birinin özgürlüğüne düşkün olmasını tekrar vurgulamak isterim. Bu sebeple önceki yazımda da bahsettiğim üzere bu seçmene yönelik olarak "Ailenizin sizi yönlendirmesine izin vermeyin. Hangi partiye vermiş olurlarsa olsunlar, hatta benim partimi de desteklemiş dahi olsalar, siz kendi dünya görüşünüze en uygun adayı ölçüp, biçip, tartarak kararınızı verin. Oy kabinine yalnız giriyorsunuz, kendi fikrinizin temsilini sağlayın" gibi bir cümlenin de çok getirisi olacağını tahmin ediyorum.

Tekrar en başa dönelim ve neden son seçim olduğuna tekrar değinelim. Ak Parti için bunun nedenlerini sıraladım peki muhalefet açısından neden son seçim? Y kuşağı gençleri ve alttan gelen Z kuşağının isteklerine dönük bir Türkiye oluşturulmak zorunda. Ekonomik düzenlemeler yapılırken ileriye dönük yapısal reformlar ayrıca Kürt Sorunu'nun çözülmesi, sosyal ve sanal hayata dair özgürlüklerin geri getirilip daha da ileriye dönük adımların atılması gerekiyor. Bu sebeple, kazanımların hepsi cumhuriyetin 100. yılını yönetecekleri seçecek olan seçmenin hep daha fazlasını istemesine neden olacaktır. Olası bir tiranlaşma, baskı ya da vaatlerin yapılamaması durumunda seçmeni yeni siyasi figürlere yöneltecektir. Bununla ilgili olarak bir işareti sizinle paylaşayım. Cem Uzan, Genç Parti ile birlikte tekrar siyasi arenaya geri dönmeye hazırlanıyor. Cem Uzan'ın iş adamı ya da dolandırıcı kimlik algılarından bağımsız olarak bu damarı görüp oraya yönelik hazırlık yaptığını iddia edebilirim. Ve meydanlarda ilk söylemi de "Biz partiyi kurup 2002 seçimlerine girdiğimizde tüzüğümüzde 35 yaş sınırı vardı" olacaktır. Ardından da "Türkiye'yi mobil veri ile, cep telefonu ile ben tanıştırdım" diye ekleyecektir.

Özetle, merkez sağ seçmenine yönelik olarak söylenen "dip dalgası" terimi ilerleyen zamanlarda Y kuşağı için söylenecek. Doğal seleksiyonun bir neticesi olarak gerçekleşecek bu "Sessiz Devrim"in ilk işaret fişeği Gezi'de verildi ve bu seçimler ikinci işaret fişeği olarak adlandırılabilir. Artık Y kuşağı nasıl bir ülkede yaşamak istediğine karar vermenin arifesinde ve ülke onlara bırakılacakken anne-babaların kendi tercihleri doğrultusunda çocuklarına nasıl bir ülke bırakmak istediklerinden daha çok; çocuklarına nasıl bir ülkede yaşamak istediklerini sorarak seçimlerde tercih yapmaları evlatları için çok daha önemlidir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder