"Süreç farklı ilerledi"den kastım şu. Pandemi süreci yaşadık ve artık dünya eski dünya değil. Davranışlarımız, ilişkilerimiz, kısaca hayatımız değişti. Bunun yanında ekonomik kriz daha da derinleşti. Euro ve dolar uçtu gitti. Diğer yazıda belirttiğim "Erdoğan ekonomik sıkıntıların farkında ama tepkileri kendi göğüslemiyor" tezim ise artık taca çıktı çünkü son olarak "Damat" Berat Albayrak'ın "Dolarla mı borcunuz var? Maaşınızı dolarla mı alıyorsunuz?" ve "Ben dolara hiç bakmıyorum" çıkışları gösterdi ki inkar artık tepeden tırnağa bir hükümet politikası oldu. Pandeminin başında sabır teskin edilirken artık "nankörlük" suçlamasına geçişler başladı. Şöyle kabaca hatırlarsak; birkaç ay içinde altın varaklı muslukların önünde aşure tarifinden "çanta" demenin yasaklandığı söylentilerine, geçen hafta yapılan cumhurbaşkanı maaş zammından saray masraflarına kadar kar toplayarak biriken bir çığ vardı. Bu çığ diğer yazıda da belirttiğim üzere "Bunlar kapanmışlar saraylarına dünyadan haberleri yok" düşüncesiydi ki Erdoğan'ın bu hareketiyle üzerine tüy de dikilmiş oldu.
Erdoğan açısından süreci baktığımız zaman; pandemi sürecinde yaşının ve geçirdiği rahatsızlıkların riskiyle COVID'e yakalanmaması için özel ihtimamla korundu. Hatta Özgür Özel'in saçma sapan bir şekilde yaptığı "davetiye yırtma" çıkışından da öğrendik ki Erdoğan'ın katıldığı herhangi bir toplantının misafirlerinin hepsine COVID testi zorunlu tutuluyordu. Hal böyleyken Erdoğan'ın yeni yaratılan "ulaşılmaz lider" imajına uygun olarak halk ile teması neredeyse kesilmiş oldu. Fakat ekonomi gittikçe kötüleşirken ve kendisine inananların sayısı günden güne azalırken, Erdoğan çareyi bildiği en iyi işi yapmakta, mitingler yaparak halk ile temas kurmakta buldu. Tabi bunda Meral Akşener'in aynı tabana oynayarak sokak sokak gezmesinin de etkisi vardır. Özetle, "bir yere gitmeyin, ben buradayım, bana güvenin" mesajı vermekti bu. İlki Giresun'daki sel felaketinin ardından yapılan bu mitingler Gaziantep ve Malatya ile devam etti. Giresun'da Erdoğan'ın söylediklerinden çok selzedeleri sosyal mesafe olmaksızın miting alanına toplayıp bir de çay fırlatma görüntüleri konuşuldu. Gaziantep'te toplu açılıştaki 300 fabrika sayısının inandırıcılığı ve aslında zaten açık olan işletmelerin toplu açılışa dahil edilmesi tartışıldı. İki yerde de Erdoğan'ın ne söylediğinden çok bunlar gündeme gelmişti. Son olarak da çekirge son sıçrayışında duvara tosladı. Yine Erdoğan'ın ne dediğinin haber değeri taşımadığı bir "açılış" mitinginden sonra "halk ile dertleşme" ihtiyacı hissedildi. "Eve ekmek götüremiyoruz" sözüne tipik Erdoğan refleksiyle "nankörlük suçlaması" temalı "Bu bana abartı geldi" cevabı verildi. Kontrolü öyle kaybetmiş ki "Zor zamanlardan geçtiğinizi biliyorum ama biraz daha sabır" sözü sonradan eklenmedi bile.
Bundan sonrası yokuş aşağı. Artık 88 bin TL maaş alan, altın musluklu sarayın masraflarını halka ödeten, yaşanılan ekonomik zorluları ise görmezden gelen Erdoğan iyice sorgulanacaktır. Ağırdır'ın bahsettiği "buzul kütlesi halinde" kopuşta bugün milat olarak adlandırılacaktır. Bakalım bu imajı toparlamak için "eyvah" deyip başından aşağı kaynar su dökülen hangi danışmanlar nasıl PR çalışmaları yapacaklar. Fakat ne yaparlarsa yapsınlar, laf ağızdan, ok yaydan çıktı bir kere. Ayasofya'yı kapatıp tekrar açamayacaklarına göre, bundan sonrasını toparlamaları pek mümkün değil.