Muharrem İnce "Hareket" başlattığı haberi düşünce siyasi analiz yazısı yazacaktım. Hatta başladım da ama kafamdaki taslak bile o kadar uzun oldu ki yazmamaya karar verdim. Aslında vazgeçişimin asıl sebebi umutsuzluktu. Bugünse bu yazıyı yazmama neden olan şey umudun tekrar yeşermesi...
29 Ağustos'ta Yunanistan'la olan gerginliğin aslında çözülmek istenmediğine, çözümünün ise çok basit olduğuna dair bir yazı yazmıştım. Buraya bırakıyorum, okumadıysanız okuyunuz. Bugün tam da bu çözüm önerimin laboratuvar ölçeğinde gerçekleştiğini gördüm ve yazıyı yazmaya karar verdim.
Umutsuzuz, çünkü mevcut düzenin doğru gitmediğini gören milyonlarca insan var. Bu insanlardan mevcut iktidara oy verenler vazgeçtikleri anda yüzlerini dönecekleri yer bakarken, iktidara oy vermeyenler ise muhalefet partilerine kızgın. Kızgın çünkü işler bu kadar kötüye giderken "ayranımız dökülmesin" politikasına öfke duyuyorlar. Bağıra bağıra seçime gidiyoruz. Adı konulmamış ama propagandası yapılan bir seçim geliyor, Muharrem İnce 1000 günlük hedef koymuş önüne mesela, 2023'ü hedefliyor. Demiyor ki, "adam -ki böyle söylemeyi sever- erken seçim yaparsa ben 1000 günü yetiştiremem". Ötekiler? Ötekilerden biri kurultay yapıyor, tek adam. 10+ yıldır partinin başındasın zaten, bütün delegeleri bağlamışsın. Bari adaylık şartını gevşet. Gevşet ki, birden fazla adayla yarış. Çünkü oyunu almaya çalıştığın kitlenin tek baktığı yer sandık. Demokrasiyi sadece sandıkla eş görüyorlar. Yıllarca oy verdiği insana "tek adam" diyorsun ama sen tek başına seçime giriyorsun. Hem halk dalkavukluğu yapıp hem de nabzın şerbetini becerememek bu kadar olur. Akşener ise "erken seçim" diye her gördüğü mikrofona konuşuyor, seçim gezileri yapıyor. 70lerden kalma bu politikayla sokağa çıkma yasağı bandındakilerin gönlünü kazanırsınız ancak. Öbür taraf "Allah" dediği anda "Hani nerdesiniz" diye etrafına bakınacak, farkında değil. Küçük Enişte birkaç iddialı çıkış yaptı, sırtındaki bagajlara aldırış etmeden demeç üstüne demeç veriyor. Saadet'le video hazırlama yarışına girmişler. Yeni Tonton ise ortalarda yok. Sade suya tirit açıklamalar. HDP biraz kıpırdandı, Bodrum'da falan kendilerini anlatmaya çalıştılar ama bakalım kendilerini asıl anlatmaya ihtiyaçları olan yerlere gidebilecekler mi? Hasılı, kimse kendini ortaya atmıyor. İstiyor ki armut pişsin bunlar da yesin. Kimse meydana gelip, "Ortada bir enkaz var hadi gelin bir el atın" demiyor. Onlar demeyince oluşturdukları umutsuzluk o kadar büyüdü ki seçim anketlerinde kararsızlar en büyük 3. parti konumunda. Ak Parti-MHP eriyor ama muhalefet de eriyor. Benim gibi, "Böyle devam ederlerse oy vermeyeceğim" diyen milyonlar olduğuna eminim. Bu iddiamı Milletin Adamı (!) Reis yazımın sonunda da ifade etmiştim.
Peki bu kadar umutsuzluktan sonra ne oldu da bugün ben bu yazıyı yazacak umudu elde ettim. Sabah uyandığımda Ruşen Çakır'ın Selahattin Demirtaş ile mülakat yaptığını öğrendim. Ruşen Çakır'ın öğleden sonra bu mülakatla ilgili değerlendirmesinde söylediği gibi, birden fazla manşet olmasına rağmen en çarpıcı olanını seçmişler. Tam da benim Yunanistan Krizi'yle olan çözüm önerimi...
Selahattin Demirtaş geçtiğimiz haftalarda benim "İlkeler ittifakı" olarak isimlendireceğim bir dizi yöntem yayınladı T24 aracılığıyla. Aslında herkesin muhalefetten beklediğini, kimilerinin (Levent Gültekin) çözüm olarak da önerdiği yöntemi Demirtaş da öneri olarak sundu. Ruşen Çakır'ın yaptığı mülakatta bunları, yukarıda bahsettiğim HDP'nin çabalarını bulabilirsiniz. Ama beni en heyecanlandıran haftası dolmadan fikrimin uygulanmış olması oldu tabi ki. Bunun sonucu da anında geldi. Bugün Akşener'e bu soru sorulduğunda cevabının ne olacağı belliydi zaten.
Önceki yazımda da bahsettiğim gibi, herkesin çözüm beklediği bir ortamda siz çözümü konuşmak adına adım atarsanız, "gelme" diyen çözümsüzlükten yana olur, yalnız kalır ve kaybeden tarafta olur. Bu fikrimin ispatını gerçekleştirdiği için Selahattin Demirtaş'a buradan teşekkürlerimi iletiyorum. Kendi yarattığı umut dalgalarının üzerinde yükselmeye devam edecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder