Seçim yaklaşıyor, o çok belli. Herkes de seçim yatırımı yapmaya başladı. Vaatler geliyor, açılışlar yapılıyor vs. Yavaş yavaş alınan pozisyonlarda kim nereye düşecek ileride netleşir ama herkes gençlerin ve onların algılarının üzerine oynuyor. 35 yaş altı gençlerin iktidarı değiştirebilecek kadar bir potansiyeli olduğu gerçek ancak hiçbir siyasi, gençlere olması gereken ideali anlatıp bunu kurmak için liderlik etmeye çalışmıyor; eski siyasi kafayla pastadan en büyük payı almaya çalışan söylemlere girişiyorlar: Vaat Siyaseti. Kılıçdaroğlu'nun "konsolda vergi yok, ilk otomobilde ötv yok" gibi saçma vaatleri bir youtube anketiyle bile çöküyor çünkü içi boş.
Vaat siyaseti bu toprakların en büyük belası ve çok partili düzene geçtiğimizden beri bizi sürekli Ortadoğu bataklığında tutan bir gayya kuyusu. Çünkü vaatlerin hemen hepsi cebe dokunan sadaka kültürüne ya da kutuplaştırmaya hizmet eden kötüden misal ile vaat verme üzerine kurulu. Son zamanlarda bu vaat siyasetine Ali Babacan da katılmış. İBB 30 Ağustos'u vals ile kutlamış, Babacan da bir siyasal islamcının kötüden misal vaadi için cümleye başlangıç öbeği olan "kimse kusura bakmasın" ile başlayan bir cümle kurmuş.
Youtube'da Nevşin Mengü'ye Deva Partisi'nden M. Emin Ekmen katılmış. Anlattıklarından çıkardığım şu:
1. Akp dönemi'nin kapanmasına yönelik yatırım yapıyorlar. Muhalefettekilere dönüp, "Tamam bu gitti, yeni düzeni oturup konuşalım. Ama AKP seçmeninin hamisi benim."
Rövanşist iktidar değişikliklerinden kurtulmayı örnek veriyor (sanırım gençlerin Deva'yı sıcak görmelerinin sebebi bu) ama sonra bu söylemin altını "gelin hukuku iktidarların sopası olmaktan çıkaracak şu şu şu işleri yapalım" demiyor (ki bunu diyen hiçbir siyasi parti yok ve asıl mesele de bu). Aksine, "Bak bunların haklarını tekrar almaya çalışırsanız karşınızda beni bulursunuz haa!!" şeklinde konuşuyor. Yani "kutuplaşma-rövanşizm bitsin istiyoruz" deyip kutuplaştırma dalgası üzerinde sörf yapmaya çalışıyor.
Eskiden Bizimcity vardı Salih Memecan çizerdi. Aklıma o çizgi film geldi. Bizimcity'de seçim sathı mahaline girilmiş, iktidar sallantıdadır. Kılıçdaroğlu ve Akşener sandık başında hesaplar yapmaktadır. Sonra yanlarına Babacan gelir, kollarını geriye hilal açmış "muhafazakarlar"ı tutmaya çalışırken Kılıçdaroğlu'na "Bak başörtülü bacımı tekrar okula almazsan bozuşuruz haa" deyip geriye dönerek sırıtarak göz kırpar.
Ekmen bu söylemleri anlattıktan sonra geçenlerde yaptıkları bir konuşmada, Alevi'lerin kaymakam olamamasına "bunu kaldıracağız, böyle bir şey olamaz" dediklerini ekliyor ve aslında her soruna eşit mesafede yaklaştıklarını söylüyor. Bu neden boş bir söylem onu biraz açmaya çalışayım. AKP ve Erdoğan, muhafazakarların geçmişteki hak kayıplarını CHP'nin üstüne yıkarak "CeHaPe zihniyeti" söylemi kullanıyor. Burada, bu kazanımların kaybedilmeyeceğinin teminatı sözler "Biz CHP ile konuştuk. Bu kazanımların devam etmesi yönünde mütabakata vardık ve bunun teminatı biziz" olmalıdır. Böyle yaptığınız zaman, AKP'nin kutuplaştırma siyasetinden sıyrılmış, CHP'yi ve kendinizi daha 21. yüzyılın değerlerine çekmiş olursunuz. Bunun yerine, aynı muhalefet alanındaki CHP'ye "bunlara dokunma haa" derseniz, bu lafı söylediğiniz sürece, önce ya da sonra söylemeniz fark etmez, dönüp Alevi'lerin hakları için "Bu düzeni kaldıracağız" derseniz o "Bak gördün mü mevcut iktidara da dikleniyoruz" gösterisinden öteye geçemez. Çünkü, kutuplaştırma diline ait olduktan sonra Alevi'ler neden yıllardır sığındıkları CHP limanını terk edip de size güvensinler. Halbuki, o toplantıda gelen "Bir tane bile mi Alevi kaymakam olmaz" sözüne "-gerçek ya da değil- Ben 3 bakanlığım boyunca alınacak personellerin Alevi olup olmamasıyla ilgilenmedim. Belki de gerçekten böyle bir uygulama vardır. Ben bunu araştırayım, belki fark etmemişimdir. Ama böyle bir problemin olduğunu artık biliyorum ve bunun nedeni olan tıkanıklığın açılması için yeni düzeni kurarken iktidar ortaklarıyla konuşacağım" dense; o zaman yukarıda bahsettiğim rövanşist tavırdan devleti sıyıracaklarına dair güven oluşurdu. Bu yüzden, CHP'ye dönüp "Sana bunları yedirtmem" derseniz, CHP'nin arkasındakileri de yanınıza çekemezsiniz.
2. Konuşmasının bir bölümünde özetle "Siyasilerin nabza göre şerbet vermesini hoşgörmelisiniz" minvalinden sözler sarf etti. Örnek olarak da İmamoğlu'nun "Yasin okumasının eleştirilmesini" verdi ve "Bunun AKP seçmenini rahatlattığını ve seçimi kazandırdığını gördüm" dedi.
Yani kazanmak için her yolun mübah olduğunu, önemli olanın kazanmak olduğunu ve ilkelerin ikinci plana itilebileceğini söylüyor. Mevcut siyasetin ve siyaset aktörlerinin hepsi bu şekilde değil mi zaten? Mevcut aktörlerden iktidar olanlar bu minvalde olduğu için bu boğulmayı yaşıyoruz ve muhalefet üyeleri de ortaya ilkeler koyarak toplumu dönüştüremediği için bu boğulmamız perçinleşmiyor mu? Neden kararsızlar 3. parti konumunda? Bu söylem bana hukukun üstün, liyakata bağlı devlet kadrolarının olduğu, aklın ve sanatın ışığında hareket eden bir Avrupa ülkesinden çok; sen-ben-bizim oğlanın devam ettiği, "yav hele bi gelelim de bi şekilde çözeriz, sen bize güven" dediği Ortadoğu ülkelesini hayal ettiriyor. Sanıyorum, gençler de bu durumdan rahatsız olacak ki yurtdışına kaçış planları yapıyorlar.
Ez cümle, herkes gençler üzerinden bir oyun kurmaya çalışıyor. Anne babalarını da ikna etme potansiyellerini de düşünürsek hakikaten de genç nüfus eski sistemde bir partiyi tek başına iktidar yapabilecek kadar güçlü. Ama mevcut siyasi aktörler, bu genç nüfusa onların idealleri için liderlik etmek yerine anne-babalarının oy verme prensiplerine göre hareket edip onların da aynı prensiplerle oy vermelerini isteyerek hem kendileri adına hem de toplumu dönüştürmek adına çok büyük bir fırsatı kaçırıyorlar. Gençlerin ideallerindeki ne? Onu da başka bir yazıda yazarım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder