Sevgili Kemal Bey,
Ben, İTÜ Kimya Mühendisliği'nden geç de olsa mezun olmuş, Erdoğan'ın akıldışı ekonomi ve dış politikalarının neticesinde artan döviz kurundan bağlı kimya sektörünün daralmasından ve bazı şahsi hatalarından dolayı istediği işi bulamamış, daha sonra yazılım öğrenerek hayatını yazılım sektöründen kazanan bir gencim. Yaşım belki güncel politikteki "genç" için biraz ileri olabilir ama hala ülkenin medyan yaşındayım ve kendimi genç olarak sınıflandırmamın temel sebebi ise senelerdir ülkenin sürüklendiği karanlıktan çıkmanın formülünü kendince gece yarılarına kadar düşünerek uykusuz geceler geçirmeye hala devam etmemdir. Öyle ya da böyle seçim geldi ve yine öyle ya da böyle bir stratejiyle buraya kadar geldiniz. Buraya kadar gelinen yolu ve ya stratejinizden anladığımı yazıp da zamanınızı almak istemiyorum. Bir blog sayfasında (aşağıda linkini bulabilirsiniz) zaman zaman süreçle ilgili düşüncelerimi yazmıştım, merak ederseniz oraya bakabilirsiniz. Ben şu anda, gelinen son düzlükte, kendimce sizin kazanmanıza katkıda sağlayacağını düşündüğüm fikrimi anlatmak isterim. Bir mühendis ve yazılımcı olarak bütün günüm algoritmalarla geçiyor ve belki stratejinize katkıda bulunabilirim diye düşündüm.
Az önce "Bay Kemal'in Tahtası" videolarınızın ikincisini yayınladınız, onu izledikten sonra bu yazıyı yazıyorum. Benim gördüğüm, tam olarak nasıl bir karakteri bürüneceğinizi henüz tam oturtamadığınız yönünde. Şöyle ki; şüphesiz anlattığınız üretim modelleri, icraat vaatleri, açılım süreçleri etkili ancak seçmen sizi "icraatçi" olarak mı benimseyecek yoksa farklılıkları bir araya getirip bunları orkestra şefi gibi yönetecek bir "uzlaştırıcı ve yönetici" kimliğinizle mi? Sanki adaylık süreciniz netleştikten itibaren icraatçi şapkanızı daha görünür kılmaya çalışıyorsunuz. Şüphesiz ki çevrenizde sosyoloji ve kampanya yönetimi konusunda tecrübeli insanlar vardır ancak icraatçiliğin algıda tekeli Erdoğan'ın elinde. Bütün kampanyasını "yaptım yine yaparım" algısı üzerine oturtmuş ve 20 senedir de kazandığı seçimleri bu algıyla kazanmış birinin karşısına icraat şapkasıyla çıkmanız bana çok akıllıca gelmiyor. Elbette yerel yönetimlerde kazandığınız başarıları ve icraatleri referans olarak göstermek istiyorsunuz, Allah var Ekrem Başkan ve Mansur Başkan da bu konuda gerçekten iyi iş çıkardılar ve bunları güzel anlatıyorlar, ancak algı henüz bunları CHP olarak yaptığınız yönünde değil, bu başkanların bireysel başarısı şeklinde. Her ne kadar, diğer CHP belediyelerindeki başarılarınızı da anlatmaya çalışsanız da bunları konuşmalarınızı takip etmeye çalışan bana bile henüz geçiremediniz. Yine benzer şekilde, bakanlarınızı da açıklamanız gerektiğine inanıyorum. Böylece, "Yerel yönetimlerde, Mersin, Antalya, İzmir, Ankara, İstanbul'da başardığımız bu işleri, aynı tecrübe ve koordinasyonla, şimdi millet ittifakı ekibi olarak yapacağız ve başında ben bunları koordine edeceğim." deme şansını yakalarsınız. İnsanlar sizin adaylığınızda olumlu bakacak öğeler ararken kendilerini en çok ikna ettikleri durum, 6 ayrı partiyi bir masa etrafında toplayabilmeniz ve uzlaşı ile bir yere kadar getirebilmeniz olmuştu. Şimdi bu kimliğinizden devam etmelisiniz.
"Masa" sürecinin başlarında konuşma diliniz "biz" iken adaylığınızın belli olmasına yakın "ben" diline geçtiniz. Şüphesiz, yürütmenin başı olacak cumhurbaşkanlığına adaysınız ve "ben" dili ile bu karakteri güçlü tutmanız gerekiyor. Adaylık süreciniz dayatmayla, pazarlıkla vs. oldu kısmına girmeyeceğim, oradaki tartışmalar çokça yapıldı ve artık bir anlamı yok. Ancak dilinizin değişmesiyle birlikte adaylığınız belirginleşmesi insanların sizden uzaklaşmasına neden olduğunu gözlemliyorum. Tekrar "Biz" diline geçişiniz ile orkestra şefi kimliğinizin kazanmanızda daha etkili olacağı kanısındayım. Bir konuda teknik bilgiler veriyorsanız, bu bilgileri kimlerden aldıysanız, özellikle diğer partilerin kurmaylarının, isimlerini zikretmeniz de çok önemli olacaktır. Yürütme için siz yarışırken 6 partiden 6 ayrı seçim bildirgesi gelmesi kafa karışıklığı yaratıyor. Teknik projelerde istişare yaptığınıza dair birkaç propaganda videosu da bu konuda etkili olacaktır.
Aday profili kimliğiniz için bir örnek daha verip bu konuyu kapatacağım. Muharrem İnce 2018'de aday olduğunda, herkes kabul ettiği üzere, heyecan yarattı, muhalefeti ayağa kaldırdı. Ancak seçim kampanyası öyle bir yere savruldu ki iş kişisel rekabete döküldü. O zamanlar ısrarla birinci turdan önce kadro açıklamasının gerektiğini söylemiştim ama mektup yazmayı akıl edemedim. Sonuçta sistemi getiren tek adama karşı başka bir tek adam profili izlendi. İki tek adamın farkı birinin namaz kılması diğerinin içki içmesiydi. Ve insanlar da, henüz ülkeyi nasıl bir yıkıma sürükleyeceğini öngörmedikleri için sistemi getiren Erdoğan'a oy verdiler. Şu anda ise 3 yıl öncesinden adaylığını açıklayan İnce sıfırdan başlamak zorunda kaldı ve hala kendisinin iddia ettiği zıplamayı bir türlü yapamıyor. Bunun sebebi, insanların "sizin" etrafınızda kenetlenmiş olmaları değil. Erdoğan bakanlarını da milletvekili yaparak sıfırdan bir ekip oluşturacak. Ekibinde kimlerin olacağını Allah'tan başka kimse bilmiyor. Bana kalırsa Erdoğan da dahil... İnce ise aynı şekilde, kendi hatasına tekrar düşerek "tek adam"ı oynamaya devam ediyor. Muhalefetteki insanların 6lı masaya şans vermeleri ve sizi desteklemelerinin sebebi sizin "tek adam" karakteriniz değil yukarıda da bahsettiğim gibi orkestra şefi gibi farklılıkları yönetecek olmanız. Bu sebeple de insanların size şans vermesine ikna ettiğiniz bu tarafı pekiştirmeniz gerektiğini düşünüyorum.
Geleyim mektubu yazmaya karar vermemin asıl sebebine. Geçen hafta spor yaparken Mirgün Cabas'ın Gain Haber Youtube kanalındaki "Ya Sonra" programını dinledim. Farklı bir perspektif, farklı bir görüş ile göremediğim bir şey olur mu diye gün boyu farklı kaynaklardan kendimi beslemeye çalışıyorum. Evet, spor yaparken bile siyaset takip etmek zorunda kaldığımız bir ülkede yaşıyoruz ve inanın biz bundan çok sıkıldık. Programı mutlaka dinlemenizi öneririm, aşağıya linkini bırakacağım. Programı dinlerken sizin kampanyanız ile ilgili gözümde sadece tek bir fotoğraf canlandı. Boş kalenin önünde top ayağınıza gelmiş ve topu içeri atmanızı bekleyen milyonlar var. Aslına bakarsanız, mektubun başlığı da buradan çıktı çünkü tam da bunun görüntüsü var. Kalenin neden boş olduğunu anlatmama gerek bile yok zaten. İktidar partisi sizin vaatleriniz kendi vaadi gibi satmaya çalışıyor en basitinden.
Önceki hafta Özer Sancar Medyascope'a konuk olmuştu ve şu cümleyi kurdu: "Kemal Bey'in 'kazanabilir' algısı günden güne artıyor ve şu anda 45 bandında 'kazanamaz' ile eşitlendi. Kazanabilmesi için bunu %50'nin üzerine atması lazım" Yine Ali Babacan da vaktiyle şöyle bir cümle kurmuştu "Adayımızın kazanması için 55-45 gibi algıda kazanabileceği bir fark oluşturmamız lazım" Ve bugün Flu Tv'de Aydın Erdem "Türkiye Liderci mi" programında söylediği gibi "Kemal Bey %51 ile kazanırsa, Çorum'a ziyaretinde vali rapor alır. %55 ile kazanırsa vali, şehir tabelasının orada karşılamayı bekler"
Siz zaten bunları biliyorsunuz zira İsmail Saymaz'ın görüşmenizden sonra aktardığına göre, İnce'yi destekleyen kitlenin seçim günü yaklaştıkça kazanacak gibi göründüğünüzde sizi destekleyeceği üzerine bir strateji ürettiniz. Yine bütün yollar Roma'ya çıkıyor ve sizin bir şekilde "kazanıyor" algınızı yükseltmeniz lazım. Top ayağına geldiğinde taraftarın arkasına yaslanıp golü atacağından emin olduğu santrafor olmanız lazım, Icardi olmanız lazım.
- Millet ittifakı olarak hazırladığınız mütabakat metninde hangi eylemleri kararname hangilerini meclis ile geçireceğiniz belirlemeniz gerekiyor. Burada önemli olan meclis yasalarının açık ara çoğunlukta olması önem taşıyor. Böylece hala ittifaktaki diğer partilerin seçmenlerinden size oy vermekte tereddüt edenlerin tereddütlerini giderebilirsiniz. Unutmayın ki size şans verilecek olmasının temel motivasyonu "tek adam" yöntemiyle yönetmeyecek olmanız.
- Bu maddeleri yasa tasarısı haline getirip meclise girecek ve girme potansiyeli bulunan hatta zaman kalırsa seçime bile giremeyen partileri dolaşarak mütabakat sağlayın. Yani, seçim sonrası yapılacak olan grup görüşmelerine şimdiden başlayın.
- Örneğin, "Hızlı Eylem Planı" olarak 100 maddelik bir yasa taslağı çıktı. Kamuoyuna "Tahribatı bir an önce bitirmek için yol almamız gerekiyor. Biz 6 parti olarak 100 maddelik taslak hazırladık. Diğer partilerden bunları değerlendirmelerini istiyoruz." şeklinde bir açıklama yapıp bu taslak ile yanınıza gittiğiniz grup sizi neyle suçluyorsa, o suçlamaları boşa çıkaracak siyasi çizgideki cumhurbaşkanı yardımcınızı alıp görüşme yapın. Mesela, Muharrem İnce'yi tekrar ziyaret edin. Sizi PKK ile işbirliği ile suçluyorsa siz yanınıza Meral Hanım'ı ya da Mansur Bey'i alın. Görüşmede "Meclise girme ihtimaliniz var. Bunun için şimdiden şu taslakta sizin için uygun olan maddeleri bize bildirin ki meclis açılır açılmaz o maddeleri bir an önce geçirelim" deyin. Mesela Memleket Partisi'nde 60 maddede mütabakat çıktı. Oradan yine 100 madde ile Emek İttifakı'na aynı söylemle bu sefer yanınıza Ekrem Bey'i ya da Temel Bey'i alarak gidin. Oradan 80 maddede uzlaşı çıktı diyelim. LDP'ye Babacan'la, Zafer Partisi'ne Mansur Bey ile gidip mütabakat arayın.
- Partilerden maddeler üzerinde kesişim kümesi 50 madde üzerinde çıktıysa bunu tekrar kamuoyu ile paylaşın.
- Böylece "masa" kurulurken istediğiniz halde yapamadığınız genişlemeyi seçim önünde sağlamış olacaksınız.
- "Kazanacak" algısını net bir şekilde oturtmuş olacaksınız.
- "Uzlaşı ile birleştirici" kimliğinizi güçlendirmiş olacaksınız.
- 8-10 maddede ancak uzlaşan partiyi toplumun önüne atıp "uzlaşılmaz" gösterip yarış dışı kalmasına ve oylarının size kanalize olmasını sağlayacaksınız. Özellikle İnce ve Özdağ'dan böyle bir tepki gelirse çok faydanıza olacaktır.
- Olur da İnce tarafından 60-70 oranında bir uzlaşı çıktığında bu sefer de seçmenine "Aslında aynı şeyleri istiyoruz. Geri kalanlar için mecliste tekrar görüşülecek" diyerek oylarını alma şansını yakalayacaksınız. Böylece kendilerini kazanmanızı bekleyen seçmene onları kazanmak için bir şeyler yaptığınız göstermiş olacaksınız. Özellikle İnce'ye giden seçmen, size yöneltilen anti-Atatürk, Fetö, PKK gibi suçlamalardan dolayı değil adaylık sürecinde onların fikirlerini dinlemediğiniz için gidiyor. Kalbini kırdığınızda bir çiçek alıp Selvi Hanım'a gittiğiniz düşünün, öylesi.
- Masa liderlerini de kampanyaya dahil ederek onların da size desteklerini canlı tutacaksınız.
- İnşallah olmaz ya, seçim ikinci tura kalırsa ve meclis çoğunluğu herhangi bir ittifakta olmazsa bu sefer de seçmene önceden uzlaşmacı kimliğinizi göstermiş olacak ve ikinci tur önünde "ben böyle bir meclisle de çalışabilirim ancak Erdoğan çalışamaz" mesajını vermiş olacaksınız.
- Bu madde ekstra olacak. Mutlaka MHP ve BBP'yi de ziyaret edin. Kaybeden Erdoğan sonrası AKP'nin dağılacağı ve Gelecek, Deva ve Saadet'in buradan güçleneceği şeklinde bir strateji de izlediğinizi tahmin ediyorum. Ancak Bahçeli'nin Hüda-Par'ın varlığına bu kadar sessiz kalıp ayrı listeyle çıkması YRP ve BBP'ye kendi listeleri ile girmeleri için sağlanan ayrıcalığa itiraz değil. Herkesin dilinde olan HDP'nin anahtar parti olması ihtimalini engellemektir. Çünkü Erdoğan kazanırsa, Bahçeli'nin meclis çoğunluğu ittifakları için bir şey fark ettirmeyecek. Çünkü Erdoğan yine kararnamelerle ülkeyi yönetecek. Ancak Erdoğan kaybederse, ittifak dağılacağı için, MHP'nin yeni mecliste ağırlığının olmasını sağlamak istediğini düşünüyorum. AKP'den katılmasını tahmin ettikleriyle beraber mecliste HDP'nin anahtar, MHP'nin kilit olduğu bir aritmetik görebiliriz. Eğer, seçimden önce MHP'yi ve BBP'yi ziyaret ederseniz ittifakın daha önceden çatırdamasını sağlayabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder