2 Mayıs 2023 Salı

Millet İttifakı'nın Vizyonu ve Merkez Siyaset

 "Bana kalırsa AKP virüsünden kurtulmanın en güçlü yolu herkesin merkeze yaklaştığı bir düzende mümkün. Merkez ne kadar büyük ve aidiyeti güçlü olursa diğer tarafa daha yüksek sesle 'Biz seni ve köhne düzenini istemiyoruz' diyebilir. Merkezde büyük yeri kaplayan 6lı masa ama o da hantal ve işlevsiz. Yine de ses oradan çıkacak ve oraya dahil olmak lazım."


Böyle yazmıştım, "Var Bazı Hayallerimiz" yazımda. Merkez siyasetin yeniden şekil aldığı ve temelinde de hukukun olduğu bir düzene doğru gidiyoruz. Bu yapılabilir ya da yapılamaz ama çıkılan yol halistir. 





Bugün Ruşen Çakır'ın Medyascope'ta yaptığı "Aradığınız 'Anadolu irfanı'na şu an ulaşılamıyor" başlıklı yorumunda anlattığı bir bölüm aklıma Meral Akşener'in 7 Mart'ta Teketek programındaki açıklamalarını getirdi. 

Millet İttifakı ne için toplandığını maalesef tam olarak anlatamadı. Siyasi iletişimi eksik kalan ama asıl konuşulması gereken mevzu buydu aslında ve gidilen yolda da bunu artık anlatmayacaklarını görüyoruz. Bunu anlatmış olsalardı şu anda ne ikinci tur konuşuyor olurduk ne Muharrem İnce. 

Aslında videoda izlediğiniz kısımda Meral Akşener'in söylediklerini 1 Mayıs sabahı Fox TV'de Erkan Baş da kendi meşrebince anlatmaya çalışıyor ama muhalefetin geniş bir söylem birliği bu alanda kurulamadı maalesef. Bekir Ağırdır da bunu farklı bir şekilde ifade ediyor mesela. Toplumun bir dönüşümü içten içe arzuladığını görüyoruz, biliyoruz ancak bunu sloganlaştırıp da muhalefet bloğunun diline çok haklı bir argüman olarak veremediler. Bu sebeple de güvercin tedirginliği yaşıyoruz. Zaten Ruşen Çakır'ın da ilk seferde bu vizyonu anlatamamış olmasının sebebi de bu.

Aslında Ruşen Çakır sonradan "üzerine düşündüm" deyip de aktardığı kısımda bunu gayet güzel özetlemiş. Ben de kendi zihnimde bunu daha farklı ete kemiğe büründürüyordum: 

Evet, Kılıçdaroğlu kendi adaylığını pasif-agresif şekilde dayattı. Kafasında bir toplumsal dönüşüm vardı ve bu dönüşümü mücadele ederek değil "zorunlu ikna" yöntemiyle yapmayı tercih etti. Ben mücadele ederek ve ikna ederek bir dönüşüm fikrinin daha sağlıklı ilerleyeceği kanısındaydım. Öyle oldu böyle oldu, sonuçta adaylığı açıklandı. Açıkçası, 1-2 eksik olmasına rağmen propaganda süreci de gayet güzel geçiyor. Hatta yapabileceğinin en iyisi bile denebilir. Geçende arkadaşıma da anlattığım vizyonu ise ben şuradan görüyorum: Saadet Partisi.

Temel Karamollaoğlu mevcut siyasilerin arasında en yaşlısı. 81 yaşında. Partisi, milli görüş geleneğinin çekirdeği ve mirasçısı. Son 5 yıl içinde yaşadıklarına biraz bakacak olursak; referandumda "Hayır" kampanyasında yer aldılar. 2018 seçimlerinde son dakikaya kadar çatı aday üzerinden ilerlemeye çalıştılar. Yerel seçimlerde dirsek temasıyla Millet İttifakı'na destek verdiler. Son düzlükte de masanın bir bileşeni oldular. Bütün bu süreç alacakları bir cumhurbaşkanlığı yardımcılığı, 1-2 bakanlık, 10-15 milletvekilliği için miydi? Bu 5-6 yıl içerisinde defalarca Ak Parti tarafında davet edilmiş, tehdit edilmiş, taciz edilmiş olmalarına rağmen bu isteklerini katıldıkları anda çok rahat alabilecekleri Cumhur İttifakı saflarına katılmadılar. O kadar ki, Oğuzhan Asiltürk ciddi şekilde bu katılım için bastırdı. Belki ömrü vefa etse şu an bambaşka bir siyasi iklimde yaşıyor olabilirdik. Peki neden bu direnişi gerçekleştirdiler? Meral Akşener'in anlatmaya çalıştığı gibi ülkedeki kutuplaşma siyasetinden kurtarma düşüncesiyle Temel Bey partisini bir şekilde tuttu ve ikna etti. 

Kemal Bey ve Temel Bey, yaşları itibariyle siyasi arenanın en yaşlı iki ismi. Bu seçimi kazansalar da kaybetseler de onlar için son seçim. İkisi de bu riskleri neden aldılar? Risk diyorum çünkü garanti ata oynayıp İmamoğlu ya da Yavaş'ı aday gösterebilirlerdi, olası bir kaybetmede de "siz öyle istiyordunuz" derlerdi. Yine siyaseten silinirlerdi ama şu an kaybetmeleri durumunda alacakları tepkinin 10'da 1'ini alırlardı. Hatta tarihe bu kayıpla geçerlerse yıllarca bu etiketle yaşamayı göze almış oldular. Bu riski almalarının sebebi ise bu iki "ihtiyar" ülkedeki kutuplaşmayı diğer bütün siyasilerden daha farklı görüyorlar. Temel Bey tam tanımıyla, Kemal Bey ise geç boomer kuşağından. Gördükleri bu kutuplaşmadan ülkeyi kurtarmanın kendi isimlerinden çok daha değerli olduğunu fark ettiler. 

Öyle bir kampanya süreci ki en çok çalışan olası bir yenilgide en çok kaybeden olacak. Çünkü en çok görünen oluyor. Bu yüzden kaybeden olmamak için en çok çalışan oluyorlar. Garip bir fasit daire durumu bu. Kendini gerçekleştiren kehanet gibi. Babacan ve Davutoğlu'nun kendini ortaya atmamasının bir sebebi de bu. Olası yenilgide daha az yıpranmış çıkmak. Belki Deva-Gelecek ve Demokrat alacakları güç ölçüsünde çalışmıyor gözüküyorlar ancak güç dengesi kazanılan bir seçim sonrasında daha farklı dağılacaktır. Babacan ve Davutoğlu ile hesaplaşma ise parlamenter sisteme geçildikten sonrasına bırakıldı. O hesaplaşmayı bizzat seçmen yapacak.

Peki Temel Bey partisini nasıl ikna etti? Kendisi ne Erbakan gibi bu hareketin kurucu efsanesi ne Recai Kutan ya da Oğuzhan Asiltürk gibi mitleşmiş parçası. Saadet Partililer buna nasıl ikna oldu? Güç için kendini, zulmettiğini söylediği zalime satmayan, herkesin çalıştığı kadar kazandığı ve herkesin kendisi olduğu bir düzeni istedikleri için. Evrensel değerlerde bunlar insan hakları, demokrasi oluyor, Saadet Partililer için ise müslümanlık. Onlar, müslümanların böyle olması gerektiğine inandıkları için böyleler. Yani, "gerçek müslümanlık bu" demek için buradalar. Çünkü onlar da gördüler ki, "müslümanım" demekle müslüman olmak ayrı şey. Zulmeden ve hukuka uymayan müslümanın müslümanlığını sorguluyorlar. (Buraya bir not ekleyeyim: Şu ana kadar sivrilmediler ama yine de Saadet içinden hilafet, şeriat yanlıları ya da benzer sivri çıkışlar gelebilir. Her grupta olduğu gibi onların içinde de radikaller illa ki olacaktır. Partinin nasıl bir tutum aldığına bakmak gerekir)

Özetle yeni bir merkez kuruluyor ve başarılı olursa bu merkezin çapı çok büyük olacak. İçinde kendini müslüman diye tanımlayan da olacak Kürt diye tanımlayan da, "Ben Alevi'yim" diyen de olacak, eşcinsel de... Ama temelde hepsi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığını artık gururla taşıyacak. Bekir Bozdağ dedi ya hani "şampanya ile kutlayanlar vs namaz kılarak kutlayanlar" diye. Tam bu birliktelik ikisini de yapacak olanların birbirlerine saygı duyup rahatsız etmeden yapması ve diğerinin yapmasına müsaade etmesi olacak. Aslında biz bunu Gezi'de yaşadık. Müslümanlar namaz kılarken başlarında bekleyen ateistlerle yaşadık. Şimdi bu bütün topluma yayılacak. Şöyle bir sahne canlanıyor gözümde: 15 Mayıs gecesi Saadet Partisi'nin önüne kutlamalara elinde biralarla giden gençlere artık öyle büyük tepkiler verilmeyecek de Temel Dede çıkıp "gençler taşkınlık yapmadan eğlenin" diyecek. Gençler de içeriye içkilerle girmeyecek ama onların tuvaletleri kullanmasına izin verilecek.

Peki merkez kurulmaya çalışılırken karşısında ne var? Müesses nizam savunucuları bu merkezin kurulmasını istemiyorlar. Rövanşist yapıyla iktidarın 150 senedir el değiştirerek intikam unsuru olarak kullanılmasını ve hukukun hep ele geçirilecek bir alan olmasını isteyenler şimdi hukukun üstünlüğüne direnmek istiyorlar. Bu direnişin içinde "önce bu muhalefeti değiştireceğiz, sonra bu iktidarı değiştireceğiz" ve "bu son seçim diyenlere aldanmayın" diyen Muharrem İnce de var, "(Kaybedersek) 14 Mayıs darbedir" diyen Erdoğan ve şürekâsı da... O sebeple sesleri en çok çıkıyor, hırçın bir şekilde bağırıyorlar. Ve o yüzden ki muhalefet bloğu Muharrem İnce'yi Ak Partili olmakla suçluyor. Bu suçlama maddi anlamda besleniyor, emirler alıyor, saraya hizmet ediyor değil; bu suçlama Erdoğan ve müesses nizamın terk etmek istemediği zihniyete hizmet ediyor. Daha doğrusu  toplumun o zihniyeti değiştirme talebine direniyor.

Belki ben bile meramımı tam olarak anlatamadım, okurken bu yazı soyut geldi size. Dediğim gibi, elle tutulur dille söylenir bir kampanya söylemi verilemedi maalesef. En barizini yine halk buldu, "Birleşe birleşe kazanacağız".  Artık oluruna bırakıp yaşayarak deneyimlemek ve bir süre daha siyaseti takip ederek bu adı konmamış, tarifi net yapılamamış vizyonu bir şekilde tanımlamaya çalışacağız. Herkes kendi anladığı kadarıyla uygulanmasına muhalefet ederek rayına sokmaya çalışacak. Bu yüzden de seçimden sonrası bu siyasi gerginlik en azından yerel seçimlere kadar devam edecek. Ben de o yüzden oyumu, adaleti şimdiye kadar daha şiddetli savunan (olsa LDP) TİP'e vereceğim ki adalet düzgün kurulmazsa güçlü muhalefet etsinler.

Son söz olarak, emekleri başarılı olursa zaten efsane olurlar ama başarısız olurlarsa dahi bütün o anlatılacak olan kötü imajlarına rağmen ben bu iki yaşlı dedenin cenazesine gideceğim. Bu ülkenin daha iyi bir yer olması için samimi bir şekilde çalıştıklarına ben şahidim. İnandıkları Allah'a bunu söylemek için o cenazelere gideceğim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder