AKP'nin daha doğrusu Erdoğan'ın seçim yatırımı olan FATİH Projesi pilot okul uygulamasıyla başladı. Görüntü olarak iyi bir fotoğraf var karşımızda. Öyleki; önce her sene yeni kitap alınımına son verdiler, kitapların ücretsiz dağıtımını sağladılar ardından da bütün kitapları son teknoloji ürünlerinden "tab"lerde birleştirip her öğrenciye ücretsiz dağıtarak teknolojik olarak büyük kolaylık ve imkan sağladılar. Bu konunun artıları eksileri elbette vardır. Özellikle Amerika'da, okullardaki teknolojik gelişimlerin öğrencilere başarıdan çok başarısız etki yaptığına yönelik araştırma konuları var. Ancak benim değinmek istediğim konu olayın fotoğrafından ziyade içeriğiyle alakalı. Hele hele "Yeni nesil dindar değil de tinerci mi olsun" olayına hiç girmeyeceğim zaten bu konuda en iyi cevabı içlerinden çıkmış biri Ahmet Hakan yazdı zaten.
Benim değinmek istediğim konu ise; şekilcilikle kandırılmaya çalışılıyor olmamız. Kabul edelim ki AKP yönetiminin planlı projeli yapmış olduğu bir çok iyileştirme var. Bunların başında sağlık ve inşaat geliyor. Bu konularda büyük bir ivme kazandık. Ekonomi ya da dış politika ise göreceli olarak tartışılabiliyor ancak özellikle eğitim ve hukuk konusunda bir programları yok. Bu konularda tamamen şekilciliğe dayanan bir anlayış süregelmekte.
Yıllar önce Almanya'da öğretmenlik yapmış bir aile dostumuz anlatmıştı oradaki sistemi. Çocuk ilk okulda önce ilkokul öğretmeni tarafından mesleki açıdan değerlendirmeye konuyor. Yani sayısal-sözel becerisi, özel yetenekleri, fiziksel özellikleri ile çocuğun doktor, mühendis,tekniker, bürokrat, diplomat, sanatçı,sporcu ya da çöpçü olacağına orada karar veriliyor. Bir üst kısıma (bizdeki ortaokul ya da lise) bu ayrımla gelen öğrenci oradaki öğretmenleri tarafından da kalite derecesine göre kariyeri planlanıyor. Eğer öğrenci daha farklı bir yol çizmek istiyorsa bunu da yapabiliyor. Ama genel olarak her şey belli bir sisteme bağlanıp bu doğrultuda ilerliyor. Buna benzer birçok eğitim sistemi Avrupa ülkelerinde uygulanmakta. Tabi burada öğretmenleri daha önceden bu sisteme yönelik yetiştirmek gerekiyor.
İşte tam da burada AKP eğitim politikasında hiçbir plan-program olmadığını görebiliriz çünkü 10 yıllık bir iktidarda eğer böyle bir sistem amaçlansaydı, eğitim fakülteleri buna göre şekillendirilseydi 2 kuşak öğretmeni yetiştirmiş, 3.nesili yetiştiriyor olacaktık. Ancak süregelen 10 yıllık süreçte liselere giriş sınavının sistemi bile birkaç kez değiştirildi. İşsiz sayısının az gözükmesi için lise mezunlarının hepsi açılan üniversite adında "yüksek lise"lere doluşturuldu (Bunu Erdoğan da Erzurum Oyunlarının açılış konuşmasını yaparken gençlerle buluşmasında "arif olan anlar" şeklinde üstü kapalı itiraf etti). Yaşanan sınav-şifre skandallarından söz etmiyorum bile.
"Yüksek Lise" mevzusuna bir diğer örnek verirsek; geçen ay ataması yapılamayan 44bin öğretmen vardı bunların 19bini geçen hafta sonunda atandı ama hala 26bin işsiz öğretmen var. Eğer devletin 26bin öğretmene ihtiyacı yoksa bu öğrenciler neden fakültelere dolduruldu? Ya da diğer bir deyişle; 26bin öğretmen senin için ekstra ise bunların fakültelere yerleşmesine neden izin verdin eğer amacın işsizlik sayısını düşük göstermek değilse? "26bin öğretmen de devlette çalışmak zorunda değil, dershanelerde çalışsınlar" zihniyeti ise; ancak, liselere giriş sınavını bile 3-4 defa değiştiren bir politikanın ürünü olabilir. Hep daha kapitalist hep daha sömürü he mi?
Görünen tabloda olası bir iktidar değişikliği o parti ya da partilerin sonu olur çünkü bu sadece öğretmenler açısından değil diğer meslek dalları açısından da aynı olan bir durum. AKP, 3-4 yıl sonra patlayacak bir bombanın pimini çekti, eğer başka bir parti iktidara gelirse bu bombayı kucağında bulacak; yok eğer gelmezse herhalde kendi yaptıkları bu "halt" için bir planları vardır. Neyse ki teknolojik eğitim görmüş dindar bir toplum geliyor da işsizlik maaşı onlara yeter...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder