29 Nisan 2012 Pazar

Çelik Pençe Avrupa Şampiyonu



Muhteşem bir haber bu. Bu topraklar üstünde engellilerle ilgili en ufak bir detay bile bu blogda yazı konusu olabilir, bunun takımı falan da olmaz. Beşiktaş'ın tekerlekli sandalye basketbolcuları Avrupa kupasını kazanmışlar. 2 hafta sonra Engelsiz Aslanlar da şampiyonlar ligini 4.kez kazanmak ve şampiyon ünvanını sürdürmek için sahada olacaklar ve biz de onların yanında olacağız.Tıpkı Ataköy'de Yalova'da Karabük'de İzmir'de yanlarında olduğumuz gibi. Dilerim Fenerbahçe de bu şubeyi açar da muhteşem rekabet burda da meyvesini verir.

Beşiktaş bildiğim kadarıyla yerli oyunculardan kurulu bir ekip. Galatasaray'ın dünya şampiyonluğu misyonu gibi değil de daha çok Türkiye'deki engellileri spora kazandırmak ve farkındalık yaratmak üzerine oturtmuşlar misyonlarını. O yüzden gerçekten büyük bir başarı. Ama malesef arkalarında sadece Galatasaray maçlarına giden bir taraftar var. Bu yolda yalnızlar anlayacağınız. Şu anda twitter'dan facebook'dan methiyeler düzenler gitmiyorlar o maçlara. O farkındalığı hissettirmiyorlar. 

Beşiktaş Çarşı yaptıkları işin her seferinde önüne geçiyorlar. Van için soyunarak farkındalık yaratmak istiyorlar belki ama her seferinde "Çarşı yaptı" işin önüne geçiyor. Aşağıdaki resim de sosyal sorumluluk projelerinden biri. Altına da uzun bir yazı yazmışlar facebook'da görmüşsünüzdür ancak o işte de yapılan işin önüne geçme çabaları var, göze batıyor hatta göze sokuluyor. Yukarıdaki sporcular bu yolda yalnız yürürken "Bakın biz sosyal sorumlu bir grubuz.Tekerlekli sandalye yardımı yapıyoruz" demek kimse kusura bakmasın bana samimi gelmiyor.Ama yine de yaptıklarının güzelliği daha büyük.



28 Nisan 2012 Cumartesi

Trabzonspor 2-4 Galatasaray



Maçın sonucu aşağı yukarı iddaa'da açıklanan programda belli olmuştu zaten.Galatasaray'a iddaa Trabzon gibi bir deplasmanda 1.90 oran veriyorsa maça Galatasaray mutlak favori çıktı. Mutlak favori gibi de oynadı zaten.İstediği zaman tempo yaptı istediği zaman topu rakibe verdi topun arkasına geçti istediği zaman aktif dinlenme yaptı. Yani Galatasaray yine bu sene bildiğimiz oyunu oynadı mesele biraz da Trabzon için ligin bitmesiyle alakalı.

Maçı izlerken bariz şekilde lig Trabzon için bitmiş, muhtemelen de yarın akşam Beşiktaş da benzer bir oyun ortaya koyacak. Geçen hafta son maçlardan önce puan kayıpları yaşanır diye düşünüyordum ancak görünen o ki 3.lük mücadelesi de son maça kalacak. Ama yine de Beşiktaş'ın olası hırsı ya da kalan 5 maçın konsantrasyon kayıpları biraz daha heyecan getirebilir.
 Maç içi değişkenlere gelirsek (bu lafı çok seviyorum ve Metin Tekin'e de çok yakışıyor konuşurken) Galatasaray'ın maçın başındaki tempo ve arzusuna Trabzon karşılık vermeye çalıştı.İlk 15-20 dakika hele taktiksel anlamda Trabzon'un üstün olduğu kısımdı diyebilirim çünkü tempolu maçların 80. dakikaları gibi bir orta saha vardı Galatasaray'da. Trabzonlular çok rahat geçiyorlardı orta sahayı.Ancak 3 dakikada 2 gol yeyince toparlayamadılar. 35. dakikada Galatasaray'ın bu rahatlığı bozmak adına 4-1-4-1'e döndüğünü gördük. Engin orta sahaya Selçuk'un yanına geldi. Necati biraz daha sağ çizgiye yakın oynadı. Terim muhtemelen orta sahayı biraz daha dirençli hale getirmek istedi. Ardından maç 3-0'a geldi. 
2. yarıya başlarken her ne kadar moral olarak kötü de olsa koca 45 dakikada Trabzon'un atabileceği 2 gol maça tekrar renk getirebilirdi ancak bunun için sahada çırpınan tek kişi Colman'dı herhalde eh biraz da Olcan. Tam 3-1 yakalayıp olası 61. dakika şovuyla da ivmelenecekleri sırada Eboue'nin 60.58'de golü geldi. Terim de maçın artık kopmuş olduğunu düşünmüş olmalı ki Selçuk ve Elmander'i oyundan çıkararak gereksiz sakatlık  ya da kartın önüne geçmeyi aynı zamanda da Riera-Aydın ve Baros'a şans vermeyi düşündü. Ancak geri kalan 30 dakika'da Şenol Hoca oyuna müdahale ederek heyecanı korudu. Colman'ın çırpınışları 1 penaltı getirse de özellikle Volkan'ın gününde olmaması Trabzon'a pahalıya patladı. 

Daha önce belirtmiştim Emre ve Engin'in kanatta oynarken içeriye deplase olması bekler adına iyi bir fırsat.Eboue bunu kullanarak bu maçta yılın en iyi oyununu ortaya koydu ve bence maçın adamı oldu. 

Bir de Selçuk İnan faktörü var; gittikçe daha da büyüyor. Sırf Selçuk'u izlemek için bir kaç maç daha olsa diyorum. Taraftar olarak frikik gollerini o kadar özlemişiz ki her seferinde daha da büyük mutluluk oluyor. Yıllardır Alex'in "oradan frikik bulursa kesin atar"ı artık Selçuk'a ait. Bundan sonra rakiplerin buna göre oynaması gerekecek zaten Trabzon'a bu hata pahalıya maloldu. 
   

23 Nisan 2012 Pazartesi

Galatasaray 1-2 Fenerbahçe: Turko Clasico

Muhtemelen bu başlığı Uğur Meleke atacaktır zaten ya da atmıştır henüz maç yazılarını okumadım. Ama 1 gün arayla iki maçın bu kadar benzemesi tesadüften biraz fazla oldu. Ben epeydir Barcelona'nın maçlarını izlemiyorum çünkü o futbol belki statta zevk verebilir ancak televizyon başında zulüme dönüşüyor benim için. Rakip ceza sahasının önüne dizilip ısrarla pas yapmaları bana hentbolu hatırlatıyor o zaman ben de gider hentbol izlerim diyorum.

Cumartesi akşamki İspanyolların derbisinde yine Barcelona beklendiği gibi oyunun tek hakimiydi Real Madrid ise Çanakkale Geçilmez'i oynayıp 2 pozisyonda işi bitirdi.Tabi burda Madrid'in puan avantajı da etkili bu oyunda.Cumartesi El Classico'yu izlerken aklıma bu akşam maçın aynı minvalde geçeceğini tahmin ettim ancak Fener'in mutlak kazanması gerekirken bu kadar kapanamaz diye düşünüyordum.Ancak benzer iki maçın skoru da aynı oldu üstelik Galatasaray'ın Barça'ya, Madrid'in ise Fener'e  nazaran daha fazla pozisyon bulmasına rağmen. Bu iki maç o kadar benzerdi ki gol dakikaları yaklaşık olarak aynı iken Galatasaray bir de Barcelona'nın attığı golden kaçırdı.  

Galatasaray'ın sezon başından beri oturttuğu en önemli özellik: takım olma. Fakat takım olabilmek topu ancak çizgiye kadar getirebiliyor. Topu içeri itelemek daha çok yıldızların işi. Kabul etmek gerekir ki Galatasaray'da Selçuk haricindekiler takımla beraber yıldız olan oyuncular. Selçuk ise bireysel olarak da takım içinde de yıldız bir oyuncu.Zaten o yüzden belli bir kalıba sığdırılamıyor. Attığı gol enfesti zaten Galatasaray'ın o savunmayı aşması da ancak böyle bir golle mümkün olabilirdi bunun iki nedeni var:

1.Galatasaray'da Alexis Sanchez Messi falan yok. Tamam Messi dünyada bir tane ama o pozisyonları içeri sokabilecek tek adamın Baros ama onun da o pozisyonlara girebilme ihtimali yok. "Ulan Baros olsa atardı" diyeceğin pozisyona giremiyor Baros.Şanssızlığı bir yana koyarsak; o zaman sene başında alın(a)mayan Klose'ler Podolski'ler aranır oluyor.O parantez içindeki a ihaleyi Fatih Terim'den almak içindi. Olayı şöyle de örnekleyebiliriz kısa ve öz geçiyorum bi an düşünün anlarsınız zaten:"...bi Jardel olsaydı..." Hadi Jardel'i siktiret Alex'in üstünde parçalı forma olsaydı maç 30. dakikada bitmişti. 

2. Galatasaray maç boyunca 1 kez bile çizgiye inmeyi denemedi. Tamam Emre ve Engin santrafor arkasına deplase olarak tehlikeli oluyorlar ama en basit futbol kuralıdır kapanan takımı kanatlarla açarsınız (eğer Hagi'niz Alex'iniz yoksa) Ama biz maç boyu rakibin arkasına adam kaçırmaya çalıştık. Emre-Aydın değişikliğiyle sağ kanat oyuna girdi ancak Terim'in Engin-Sabri değişikliğiyle neyi amaçladığını bilemedim. İyi bir Beşiktaş maçı çıkarmış Riera'yı 90 dakika kenarda nasıl tuttu hala aklım almıyor. 

Maç içindeki değişkenlerden en belirgini Alex'di bana göre. İlk yarıda takım arkadaşları her baskıda geri dönmelerine isyan etti. Devre arasında arkadaşlarla konuşurken de böyle devam ederse maçı Alex'in maç içi konsantrasyonu belirleyecek, eğer küserse işi bitiririz aksi halde yine Alex'in maçı olur dedim ancak Kocaman onu oyundan aldı.Caner'in atılması gerekirken atılmamasını anlamış olacak ki Stoch'u sahaya sürdü ama Alex-Özer değişikliğiyle neyi amaçladı onu da bilemedim. Ya da bu iki değişikliği aynı anda yapmak hangi aklın eseridir. Aykut Kocaman'a rağmen Fener'in buralarda olması büyük şans. Bu sene şans hakikaten Fener'in yanında.


Sonuçta Fenerbahçe yine şansla elimizden kurtuldu ama bu sefer avantajlı kurtuldu. Şimdi Terim'in bütün sezondan daha fazla çalışıp takımın motivasyonunu sağlaması lazım. Play-off'da iki takımın da puan kaybetmeyeceği düşünülse de ben Trabzon deplasmanlarından sürpriz bekliyorum ama yine de düğüm Saraçoğlu'nda çözülecek. Ama yine de Fener'in son maç handikapını unutmamak gerek.         

15 Nisan 2012 Pazar

4+4+4:Yeni Eğitim Sistemi

Üzerine çok yazıldı çok çizildi. Ben, yasa teklifi ilk gündeme geldiğinde haberi atladım peşine de sınavlar falan derken epey sarktı ama hala güncelliği sürüyor. Çünkü her gün bir yeni bomba patlıyor bu konuda. Dediğim gibi sıra bana da geldi bir bakıma. Şimdiye kadar teklifin 12 maddelik kısmı kabul edilmiş.

Sınavlarımdan dolayı yazıyı taslak halinde bekletirken kendimi de konuyla ilgili biraz daha donanımlı hale getirdim. Yukarıda da belirttiğim gibi yasa teklifi ve kabulü sürecinde en fazla AKP-CHP çekişmesine şahit olduk zira MHP oylamalara katılmazken DTP daha farklı bir çizgide ilerlemiş. Burada haber.sol.org.tr'den Onat Çetin'in yazısı var. DTP'nin izlediği siyaseti merak edenler açıp okusunlar. Olayın CHP boyutunda ise şöyle bir yazı buldum. Lütfedip okuyun her ikisini de. CHP'nin söylediklerinde altı çizilmesi gereken yerler var zira bu konuda en büyük kavgayı onlar verdi. En önemli kısım ise ilk defa sayısal verilerle muhalefet ettiklerine denk geldim. Mevcut sistemin getirilerinden bahsederken şu ifadeler var; "Okullaşma oranını yüzde 99’a çıkartmış, kız çocuklarının okullaşmasını ciddi oranlarda arttırmış, kızların küçük yaşta evlendirilmesini ve çocuk doğurmasını yüzde 40-30 civarında azaltmıştı. 8 yıllık kesintisiz eğitime son veriliyor olması, en önemli itiraz nedenlerimizdendi." Mevcut yasa çıktığı zaman küçüktüm ama hatırladığım çocukların küçük yaşta evlendirilmesine engel olmak için çıkartılmış bir yasa olduğuydu bu konuda da başarı sağlanmış o halde. 


Peki bu konuda en yetkili kişi MEB bakanı neler demiş bir de onlara bakalım. Şu linkte MEB bakanının yapmış olduğu basın açıklamalarını ve ek linkleri bulabilirsiniz.


Normal şartlarda bir milletin geleceğini belirleyecek eğitim sistemi üzerindeki bir çalışma yıllara yayılarak yapılmalı. En önemlisi de işin uzmanlarının olabildiğince çok fikir beyan ettikleri bir ortam hazırlanmalı. Yani demek istediğim eğer böyle bir yasa tasarısı fikri varsa en baştan fikir ortaya atıldıktan sonra 1 sene üzerinde tartışılmalı. Sivil anayasa oluşturma çalışmaları bile yıllardır sürüyorken bu iş neden aceleye getirildi anlamak mümkün değil.Aceleye getirildi diyorum çünkü 20 Şubatta ortaya atılan fikir tartışılmaya bile fırsat verilmeden o kadar acelece görüşülme kararı alındı ki 28 Martta KESK olayı sokağa götürme kararı aldı ve müjde şu anda 6 yaşındaki çocuklar eylülde okula başlıyorlar.


4+4+4 yasasının ana şablonu benim de daha önce belirttiğim batı ilkeleri doğrultusunda hazırlanmış. Fatih projesi ve Fatih Projesi vol.2 yazılarımda belirttiğim gibi ilkokulda çocukların becerilerini ve yetenekleri doğrultusunda bir yönlendirme yapılması planlanıyor.  Ancak yukarıda da belirttiğim gibi böyle bir yapılanmanın bile tartışılması ve sindirilmesi gerekiyor. Öte yandan olayın iç yüzünün hiç de göründüğü gibi olmayan durumlar ortaya çıktı. 2 ayda yasalaşan teklif sürecinde kavgalar-dövüşler,engellenen mitingler, 20 dakikada geçen bir komisyon kararı, yasanın hemen kabulü ve uygulanacak olması. Efendiler bu acele neden? Peki işin iç yüzünde neler olduğu konuşuluyor onlara bakalım. Olayın imam-hatip orta okulları kısmı var. Bildiğim kadarıyla mevcut sistemle bu okullar kaldırılmıştı bu yasa 28 Şubat'ın rövanşı mı? MEB bakanı Ömer Dinçer olayın neden aceleye getirildiğine dair bir soruya bakın nasıl başlıyor: "1997 yılında 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim, hiçbir hazırlık yapılmadan ve olağanüstü yönetim şartlarının geçerli olduğu bir dönemde, bir dayatma olarak getirildiğinden bu yana eğitim yapımızın kesintili veya kesintisiz olması tartışılmakta. Diğer taraftan Cumhuriyetin ilk günlerinden bu yana zorunlu eğitim süresinin uzatılması her kesim tarafından ileri sürülmüş ve genel kabul görmüş bir düşünce. Nitekim zaman zaman zorunlu eğitim süreleri uzatılmış, son olarak 1997 yılında 8 yıla çıkarılmıştır." Cevabın devamında MEB şurasında 2010 yılında beri görüşüldüğü söylense de bundan kimin ne kadar haberi var onu da bilmek lazım tabi ki. İmam yetiştirmek için neden 4 yıl yetmediği ve ortaokulunun da açılacağını ya da imam yetiştirmek için neden bu kadar çaba sarf edildiğini ben de bilmiyorum. 


Bir başka sorun ise okula başlama yaşının 5'e düşürülmesi. İlk başta bakıldığında çok da yanlış bir mesele değilmiş gibi duruyor zira herkes artık çocukların daha zeki olduklarını görebiliyordur. Ortalama zekaya sahip bir çocuk artık okula gitmeden okumayı sökmüş hiç değilse bile harfleri öğrenerek gidiyor. Bu yüzden kimse bu konuya itiraz etmiyor ama burada okul öncesi eğitiminin de payının olduğu yadsınamayacak bir gerçek. Teklifin okul öncesi eğitimle ilgili bir çalışmasının olmadığını söylüyor CHP kanadı. Bakalım bakan bu konuda ne demiş...
Hepsi bu kadar. Yani okul öncesi eğitim 1. sınıfla birleştiriliyor. Peki ne zaman ŞU ANDA.  4-5 ayda halledilecek yani. İşin aceleye neden geldiğini anlatabildim mi?


CHP yasa teklifi ilk geldiği zaman "5 yaşındaki çocuk nasıl merdiven çıkacak? Üst sınıftakilerle bedensel fark olacak." şeklindeki çıkışına başbakan "O zaman biz de 1. sınıfları giriş katına koyarız" diyerek olaya pratik bir çözüm getirmişti. Ancak MEB bakanı da aynı sıkıntıya dikkat çekmiş





  Benim okuduğum ilkokulda büyük bir bahçe içerisinde 28 şubattan önce yapıldığı için 2 ayrı bina vardı ve bahçeler hemen hemen ayrıydı. İlk 5'in binası ile ortaokul binası ayrı olmasının önemini daha ortaokulu tek binada okuduğum zaman farkettim. Gerçekten de 8. sınıfla 1.sınıfın aynı bahçeyi paylaşması büyük sıkıntı yani düşünce güzel de 10 yıldır iktidardayken de yapılması olasıydı bu durumun. Yani önlüklüler ile takım elbiseleri ayrı binalara koymak için 10 yıldır yapılmayan çaba şimdi önümüzdeki 4-5 aya sıkıştırılacak. Muhtemelen de çoğu okul yarı şantiye şeklinde eğitime başlayacak. Mevcut düzende bile lavabonun altında kalıp ölen çocuğun sorumlusu kendisi oluyorken her halde böyle bir sıkıntıda kaba etlerini büyütmeye çalışan insanların sorumluluk alacaklarını zannetmiyorum. 


Aslına bakarsak bütün bu yukarıdakiler olayın hikaye kısmı. Olayın en can alıcı sorusu aslında çok basit: Eğer 5 ay sonra bu sisteme geçeceksek, biz ilkokulda öğrencileri mesleki yönlendirme yapacak öğretmenleri ne zaman yetiştirdik? Mevcut eğitim fakültesi formasyonuyla mezun olan öğretmenlerden ne kadarı bu kapasitede? 20 yıllık bir ilkokul öğretmeni elbette ki bu konu hakkında fikir sahibidir ancak bu bilgisinin ne kadarını mezun olduğu eğitim fakültesinden aldı? Ya da diğer bir deyişle bu sene atanan öğretmenler bu yönlendirmeyi yapabilecek deneyimde mi?Eski sistemle yetiştirilmiş 28 bin öğretmen atama beklerken bu sistem yeni öğretmen açığı demek değil mi? Buna benzer bir soru sorulmuş MEB bakanına
Bakan ne demiş? "Öğretmenlerimize güveniyoruz." Soru aslında açık olmasa da yukarıdaki soruları az çok soran bir soru ancak bariz bir şekilde bakan tarafında geçiştirilmiş. Ancak başka bir linkte görüyoruz ki öğretmenleri 5 yılda bir sınava sokarak yeni sisteme hazırlamayı düşünüyorlar.


Bu ülkede eğitim üzerine yapılan bütün çalışmalar şekilci ve oy kaygısıyla yapılıyor. Düşünsenize eğitim reformu yapıyorsunuz bir ülkede ama müfredat hakkında en ufak bir bilgi yok. Sadece Kuran ve Peygamberin hayatı seçmeli ders olarak konuşuyor. Tabi bunlar tamamen Sünni çerçevede yapılan işler. Yani bir çocuk aleviliği ya da hristiyanlığı öğrenmek istiyorsa öyle bir ders seçme hakkı yok. Tabi bir de bu dersleri seçenleri ya da seçmeyenleri fişlemek ihtimali konuşuluyor. Meselenin özü tekrar söylüyorum tamamen şekilciliğe dayalı ve oy potansiyeli ile ilgili. Başbakanın bilerek yaptığı  "Dindar nesil yetiştirmek istemek suç mu? Çocuklar dindar olmasın da tinerci mi olsun?" gaftan (kendisi yanlış anlaşıldığını belirtti) 2 hafta sonra kuran ve peygamber hayatı seçmeli ders olması sizi hiç mi kuşkulandırmıyor. Daha eşitlikçe bir sistem olduğunu söylenerek pazarlanan bir sistem de neden sadece Sünni inanışa yönelik seçmeli dersler var? Olayın tabletlerde olduğu gibi burda da şekilci olmasının en güzel örneğini de Penguen dergisi vermiş zaten fazla söze gerek yok!




  
   

14 Nisan 2012 Cumartesi

İmparatorun Şapkası

Beşiktaş-Galatasaray maçı tatil olunca LigTV de ne yapsın soyunma odasındakiler ne diyor ona bi bakalım dediler.Maçın havasına girmeye çalışırken de birden tatil olduğunu anlayınca ne olduğunu anlamaya çalışırken televizyonun başında imparatoru bu halde gördük.Haliyle maçla ilgili konuşulacak tek mevzu da bu kaldı.




Terim'in bu sezonki hırka, kazak açılımlarından sonra bir de şapka açılımı yapması aklıma olayda Buse Terim'in parmağı olabileceğini getirdi. Şu anda da #imparatorunsapkasiharikayı TT'e sokmaya çalışıyor twitter'da. 


Ben Petit'in Yeri'ndeki Yasemin Yıldırım'ın aksine yakıştığını düşünüyorum. Zaten şapka her haliyle kalite kokuyor öyle muhtar şapkası gibi değil yani. Ama herhalde aceleye gelmiş biraz röportaja çıkmadan aynaya bakılmadan takılmış sanki. Bu şapkalar biraz havada durur ama ince ayarı var işte. Senelerdir arıyorum kafama göre bulamadım genelde küçük geliyor ve küçük gelince de böyle havada kalıyor. Haliyle imparatorun şapkası da küçükmüş gibi geldi ilk başta ama önünü fazla düşürmüş. Yine de ben yakıştırdım.

1 Nisan 2012 Pazar

Samsun


Dün akşam abim aradı hafta sonu atlamışlar arabaya eve, Samsun'a gitmişler. Annemlerin yanından aradı beni,özledim ya hepsini o ayrı konu da iyi de yaptı.Fırsatım olsa ben de giderdim. Ertesi gün daha da enteresan. Samsunspor Beşiktaş'ı İstanbul'da yenmiş ligde kalma umudunu son haftaya taşımış. Ama Samsun'da da bir genç kızın kalbi sınav heyecanına yenik düşmüş. Belki de akşam yatağa yatmadan önce babasına "sınavdan sonra maçı birlikte izleyelim" demiştir...