19 Mart 2012 Pazartesi

Danışıklı Dövüş


Her salı günü siyasi parti liderleri grup toplantılarında birbirlerine sıkıyorlar. Hatta akşam haberlerini açtığınız zaman, söylediklerini montajla peş peşe koyan haberciler, bana hep siyasi liderlerin danışıklı dövüş içinde olduğu izlenimini veriyor. Bunları akşam haberlerini beklemeden de boş bir salı günü (tahammül edip) izlerseniz siz de görebilirsiniz.

"F.Bahçe seyircisinin de, G.Saray taraftarının standartına ulaşması gerekir. Yakışsa ‘Yakıştı’ derim. Ama yakışmıyor. İlk maçta Arena’da tükürük bile yoktu. Fenerbahçe yönetiminin de bu konuya kesinlikle el atması lazım. Bir stada korkarak gitmek ne demek? Nerede yaşıyoruz? Kafalar gözler yarılıyor. Kazanmak tek hedef olmamalı. Saygı da lazım. Ülke olarak bunlardan kurtulmamız gerekiyor. İte kaka da olsa yapmalıyız."

Ünal Aysal'ın F.Bahçe derbisinde çıkan olaylar için söylediği sözler bunlar. Eğer paragraf 4. cümleden başlasa belki Ünal Aysal'a hak verebilirdim ancak lafa "Fenerbahçe seyircisinin de Galatasaray seyircisinin ahlakına ulaşması gerekir" diye başlıyorsanız eğer bugün Ali Koç'un yaptığı açıklamaları da göze almışsınız demektir. Ünal Aysal kesinlikle maksadını aşmış cümleler kurdu ama bu bile onu temize çıkarmaya yetmez. Bu açıklamaları okuduğum ilk anda benim bile aklıma "sulu derbi, rakı şişesi, ne yaptın başkan?" kalıpları geliyorsa bunu karşı tarafın doneleri biraz alt alta koyup doğru düzgün cümlelerle ifade etmesi kaçınılmaz olur. 

Ali Koç'un yaptığı açıklamaları buraya yazmayacağım, ziyadesiyle uzun. Yukarıda da belirttiğim gibi öyle bir pas geldi ki Ünal Aysal'dan gol yapmamak aptallık olurdu. Her iki yöneticinin de yaptığı açıklamalara bakacak olursak, her ikisi de kitleleri galeyana getirmekten başka bir işe yaramıyor. Amaçlarının ortamı germek olduğunu, şimdiye kadar yapmış oldukları açıklamalardan da anlayabiliriz zaten. Bunların özetini yapmayacağım, o kadar zamanım yok ancak bundan sonraki açıklamalarını dikkatle izleyin isterseniz. 

Bu yazdıkların sadece bu iki yönetici ya da bu iki camia için geçerli olduğunu sanmayın. Hepsinin derdi hakim oldukları ya da olmaya çalıştıkları ya da olduklarını zannettikleri kitleleri gerginliğin içine çekmek. Amaçlarının gerçekten üzüm yemek olduğuna inanmadığım için bağcıyı nasıl dövdüklerine gelelim. Ali Koç'un açıklamalarının uzunluğu düşüncelerimi güçlendirmek adına yeterli kaynak sağlayacak.

Demiş ki Ali Koç: ''Galatasaray ile sahamızda oynadığımız maçta Fatih Terim hocaya bir cisim isabet etmiş. Aynı şekilde Hasan Şaş'a böyle bir şey olduğu söyleniyor. O konunun Hasan Şaş tarafında muamma var, onun için bir şey söylemeyeceğim şimdi ama ne olursa olsun bu kabul edilemez bir davranıştır. Fatih hoca ve teknik kadrosuna geçmiş olsun diliyorum. Özür diliyorum şahsen böyle bir şey yaşandığı için. Sonuçta 2-3 kişinin yaptığı hareket ne yazık ki Galatasarayyöneticiler sayesinde tüm stada mal edilebiliyor."
Hasan Şaş konusunda muamma olmadığını zaten biliyoruz zira Şaş yedek kulübesine kafa atmıştı(!) Amacı üzüm yemek olan bir kişinin bu açıklamayı maç çıkışında "Sahaya atılan cisimlerden bazıları Galatasaray teknik heyetinin yaralanmasına neden olmuştur. Fatih Terim Türk futbolu adına önemli bir değerdir ve bunu yapanların cezasız kalmayacağını tüm spor camiasına bildiririm." şeklinde yapılacak bir açıklama yeterli bir özürdür, 2 gün sonra bir telefon bağlantısında yapılan özür açıklamasına göre. Zira o kişinin bulunmayacağını bilsek bile. Neden bulunmayacağına gelecek olursak, TT Arena'daki güvenlik kameralarının olduğu odayı gördüm ve ne Saraçoğlu'nda ne de TT Arena'da sahaya herhangi bir şey atan kimsenin bulunmama ihtimali yok. 

Başka ne demiş Ali Koç? Fenerbahçe'nin Abdi İpekçi'de kupasını almak için 1,5 saat beklediğini söylemiş, rakı şişesinden,sulu derbiden,ADS maçında yaşana bıçaklanmadan sözetmiş. Deplasman tribününden gelen şişenin Batuhan'a denk gelmesinden bahsetmiş. Amacı bağcıyı dövmek olmayan bir insan olsa Koç; Keita'nın kafasına atılan suyu, hakemin kafasının yarılmasını, söylemeden de "Bütün statlarda buna benzer olaylar oluyor. O zaman gelin engellemeye çalışalım" şeklinde bitirirdi cümlelerini. Ünal Aysal en azından  sarfettiği hatalı cümlelerin sonunda buna değinmeyi düşünmüş.

Öyle ya da böyle, yöneticiler ve etkileri altına aldıkları basın ortamı germeye, ergen gibi "uşşş çok ağır laf koydu hacı" demeye devam ediyor. Neticesinde ise "keşke rakı şişesi Volkan'ın kafasında patlasaydı" ya da "keşke o para 1cm aşağı gelip Terim'in gözüne gelseydi" diye düşünenler ise birbirini yemeye devam ediyor. 


Not: Eğer rakı şişesinin Pegasus alttan ya da Keita'ya atılan suyun Galatasaray tarafından geldiğini düşünenler varsa haber versinler..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder