21 Mart 2012 Çarşamba

Karabük Deplasman Sayılmaz...

Artık gelenek oldu her sene Engelsiz Aslanlar için bir deplasman yapmak.Deplasman yapmak tribün kovalayan insanlar için çok farklı bir keyif.Tarifi olmadığı gibi hayali de olmuyor, muhakkak yaşamak lazım. İtü'de okumak deplasman yapmak için fazla bir engel oluyor, biz de bu engelleri aştığımız zaman bize engel aşmayı öğreten insanların yanlarına gidiyoruz. 


Dediğim gibi yapılan bir deplasmanda yaşanılanları anlatmak yetersiz olur, onun keyfi ayrı, yaşamak lazım. Askerlik gibi bir şey aslında deplasman; anıları paylaşmak istersin ama sadece yaşayan için özel olduğundan dinleyenleri pek açmaz muhabbeti. 


İyi de neden Engelsiz Aslanlar? Öyle ya, futbol takımı şampiyonluğa giderken ya da basketbol takımı için maç kazandıran tribünler yapılırken, kimsenin bilmediği bir branşta zaten senelerdir yenilgisiz ilerleyen bir branşa neden bu ilgi? Herkesin kendince sebepleri vardır bu konuda ama benim ilgim daha farklı. Bir kere hepsinden önce takım ve taraftar arasında aile bağı var, daha sıcak daha sempatik. Hayranlıktan ziyade karşılıklı saygı var. Onların hayata karşı tutunma çabasına (hem de Türkiye şartlarında) duyduğumuz saygıya karşılık onlar da bizim o formayı,hayatın cilvelerinden dolayı başarılamayan, herhangi bir branşta terletebilme isteğimize saygı duyuyorlar. Galiba bunu da anlatmak biraz zor. 


Sebepleri daha detaylı başka bir yazıya bırakarak tekrar deplasman olgusuna gelirsek; küçük bir anektod, maçtan sonra salonun hemen önünde görevi yerine getirmenin mutluluğu ile sohbet edip sigaralarımızı içerken bir küçük kızı babası kolundan tutup yanımıza getirdi ve "İşte kızım, neden yenildiğimizi sordun.Bu abiler çok bağırdı o yüzden yenildik." dedi. Ardından da bize dönüp "sizi kulüp mü getiriyor?" diye sordu. Kendi imkanlarımızla geldiğimizi söyleyince yüzünde şaşkın ifadeyle "Ne yani İstanbul'dan buraya bunun için mi geldiniz? Hastasınız siz." dedi. Evet hastayız, çünkü deplasmana geldik... 


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder