26 Ocak 2012 Perşembe

Galatasaray-Ankaragücü analizi

Gelenek icabı analizi yazdım ya analiz yapılacak bir maç olmadı. Arabayı park ettiğimde santra yapılan maçta izleyeceğimiz mekana girer girmez skor tabelasında 1-0'ı gördük. Masa seçelim, yerleşelim diyene kadar da 2 geldi ve maç bitti orda. 
Arabada kadroları duyduğumda aşırı rotasyon diye tahmin ettim ama tahminim boşa çıktı. Bu takımın tek sisteminin de 4-4-2 olduğu belli oldu. Gerçi Ankaragücü bize rakip olacak düzeyde değillerdi ve maç 10. dakikadan 2-0'a gelince oyuncularımız da rencide etmemeye oynadılar diyebilirim.
Engin'in bu takımda orta sahanın göbeğindeki çok iyi rotasyon oyuncularından birisi olduğu netleşti. Selçuk-Melo ikilisinden her hangi biri sakat-formsuz-cezalı olması artık beni korkutmaz.
Emre Çolak yine harika işler yapıyor. Hırsını sahaya yansıtan bir oyuncu ve belli ki antrenmanlarda çalıştığı bazı şeyler var ki sık sık kenara bakıyor onay almak için. Ama Terim'in "maçlarda da vur" emri biraz egoistliğe kaçmaya başlamış durumda. Bir de yaz kampında fizik gücünü yükseltmesi şart.
Çağlar Birinci maç boyu kendini göstermek istedi. Sürekli ileri çıktı, denedi. Yapabildiği tek havadan orta da Melo ile güzel bir pozisyon oldu.
Riera, Çağlar ile iyi anlaştılar ve maçı 2 asist 1 gol ile bitirdi. Gol atması Yiğit gibi onun da moral bulması için önemliydi.
Dediğimiz gibi maçın fazla tartışılacak bir yanı yok. Maçtan geriye kalan ise 5 puan fark,58.dakika protestosu ve DAYAN ANKARAGÜCÜ!!


Carvalhal'a rağmen

Aslında maç izlemek diye bir düşüncem yoktu, tesadüfen de 2. yarıyı izledim zaten.Bugün ise çoğu köşe yazarının başlığ aynı şekildeydi. İlk yarıda futbol ne alemdeydi pek bir bilgim yok ancak 2. yarı başlar başlamaz Beşiktaş, Simao'nun asistiyle golü buldu. Daha sonra oyun orta saha mücadelesine dönüştü. Bu sırada Carvalhal enteresan bir şey yapıp Simao-Necip değişikliği yaptı. Fernandes'i sola aldı, peşine de maç durur durmaz da Edu-Pektemek değişikliklerini yaptı. Oyuncuların pozisyonları o kadar değişti ki 10 dakika Bjk adına çöpe gitti.
Antep cephesinde ise işler daha da enteresandı. İleride bir tek Cenk Tosun'u bırakmış Abdullah Ercan. İstiyor ki Cenk topu tutsun takım ona yanaşsın ancak Cenk ile orta saha arası cok kopuk ve Cenk Egemen-Toraman-Ernst arasında ezildi her seferinde. Ben de maçı izlerken "Antep neden hiç ileri çıkmıyor?" dedim, sanki beni duymuşlar gibi ileri çıkmaya başladılar 3. atakta da 2-1'i yakaladılar.Bjk savunması Ernst-Necip-Fernandes-Veli orta sahasına rağmen baskı yiyince topu çıkartmakta çok zorlanıyor. Antep geri çekilmek yerine ileride basmaya devam etseydi 3'ü bulup maçı koparabilirdi ama geri çekilmeyi tercih ettiler ve geçen hafta Manisa'nın başına gelen vaka onların da başına geldi.
CNNTurk'de spor servisi toplantısı yapılıyor her sabah. Emre Tilev'in dediğine göre yeğeni maçtaymış ve 2-1'den sonra bile tribünün maçı alabileceklerine inancı varmış. Ben tvde izlerken 2-2'ye kadar uyuyan tribünleri gördüm.2-2'de uyanınca zaten geriye yaslanmış Antep'i yenmek de sıkıntı olmadı.
Fernandes inanılmaz bir oyuncu. Bence Bjk taraftarları 2 senedir Aralık-Ocak dönemini Portekiz'de geçiren Q7'nin peşinden koşacaklarına yatsınlar kalksınlar Fernandes'e dua etsinler. Yeteneklerinin farkında ve onları sahaya yüreğiyle koyuyor. Çok hırslı ve çok profesyonel. Her oyuncu kötü zamanlar geçirir. Carvalhal onu ve Guti'yi kadro dışı bıraktı; Guti kulübü bırakırken Fernandes eskisinden daha iyi döndü.
Maça damgasını vuran pozisyon ise son dakikada Bjk'nin golündeki ofsayt. Ben gol olurken bir gariplik sezdim ama 15cmlik ofsaytı hakemin pinballa dönmüş bir anda görmesi mümkün değil. Görebilse büyük hakem demektir ama görmediği için suçlayamam; tıpkı Fener-Manisa maçının son anındaki Semih'in ofsayt olmamasının görülememesi gibi, tıpkı geçen hafta Antalya'nın verilmeyen golünde kabahatlinin yan hakemden çok çizgi hakemi uygulamasını hala getirmeyen UEFA'da olduğu gibi.

Carvalhal'ın o deparı da berbat ettiği işler başına bela olmadığı için bir patlamadan farklı bir şey değil.

24 Ocak 2012 Salı

Xherdan Shaqiri

Bu transfer girişimimiz de malesef başarısızlıkla sonuçlandı. 20 yaşında ve potansiyel yetenek olarak görüldüğünden, ben bu transferin yapılmasını çok istemiştim. B planında ise Wijnaldum sesleri yükseliyor ancak benim aklım Shaqiri'de kaldı diyebilirim.
Düşündüğümüz transferlerin profiline bakarsak transfer politikamızı değiştirdiğimiz söylenebilir. Sene başında Forlan, Reyes gibi potansiyeline ulaşmış oyunculara yöneldik ancak ligin gidişatında daha yolun başında oyunculara yönelmiş olduğumuz gözüküyor. Bu durumda tabi ki 2. seçenek daha iyiymiş gibi duruyor çünkü oynanan ligin durumu ve kalitesinde, takım kimliği kazanmışken gelecek seneyi düşünerek transfer yapmak daha akılcı.
Shaqiri duyduğum, okuduğum, bildiğim kadarıyla damağımızda hoş bir tat bırakan Ribery gibi bir oyuncu. Geliş dönemleri ve daha yolun başında olmaları da benzerlik teşkil ediyor. Tabi ki gelseydi bu sefer elimizden kaçırmazdık diye düşünüyorum. Ribery'nin Marsilya'dan Bayern'e 30M euroya gittiğini belirtmekte fayda var (transfermarkt verilerine göre). Aslında önemli olan kulübün yetenek yetiştirme işine soyunması. İsmi geçen isimler (Shaqiri,Wijnaldum) geleceğe yönelik yatırımlar. Buradan da Fatih Terim'in bir aksilik olmazsa daha uzun yıllar kulüpte kalacağını çıkartabiliriz.
Transfer politikamızın değişmesi de bize gösteriyor ki Porto modelini örnek aldığımız. Porto, Atletico Madrid'e 6M euroya aldığı Falcao'yu 40M euroya sattı (yalanına sokuyumculara gelsin ). Yakaladıkları iyi jenerasyonla da avrupa kupaları kaldırmaya devam ediyorlar. Mevcut oturtmaya çalıştığımız sistem ve kadro ile bu jenerasyonu yakalamamız da yüksek ihtimal. Zaten mevcut kadromuz ile bu ligde şampiyon olmamız en kötü ihtimalle ŞL'ne girmemiz  zaten mümkün.Ancak henüz tam olarak scout olayını oturtamamızdan dolayı meşhur potansiyellere yöneliyoruz bu da mali açıdan sıkıntı yaratıyor. Tabi bunu kararını da yönetim vermeli.

23 Ocak 2012 Pazartesi

Buzda dans

Bu başlık buzla kaplı zeminlerde oynanan maçlar için klişe başlıklardan biridir herhalde. Ya da yağmurdan aşırı yumuşamış zeminler için "patetes tarlası". Türkiye'nin coğrafi şartlarında karasal iklimin yaşandığı şehirlerin saha zeminleri buzla kaplıyken, Samsun,Trabzon gibi bol yağış alan zeminler ise patates tarlasıdır her zaman. Zaten kalite düzeyi çok düşük olan ligde bir de zeminlerden dolayı oyun kötüleşince ya da favori takım istediği sonucu alamayınca zemin en büyük bahanedir. Tabi hemen kontra cevap gelir: "Rakip de aynı sahada oynuyor". Ancak Eskişehirspor ya da Sivasspor o saha ve zeminde oynamaya şehir şartlarından dolayı daha alışkın. Aynı şekilde Trabzon'un ve Samsun'un "patates tarlası"nda oynamaya alışkın olmasından dolayı. Bu durumda "rakip de aynı sahada oynuyor" ama zaten o rakibin sahası ve alışkın olması ev sahibini 1 adım öne geçiriyor. Senelerdir kış aylarında zeminler berbat hale gelirken zemin bakımında sınıfta kalan bir ülke burası. Aynı şekilde kışı karla geçiren zeminleri de buzlu bir ülke. Hükümetin yeni stat spor salonu propagandasında önce bu konuya el atması gerektiğini düşünüyorum. Acil olarak özellikle Eskişehir,Ankara,Sivas,Erzurum,Malatya gibi şehirlerin statlarına zemin altı ısıtma sistemi yapılmalı. Statların yapılması 2 seneyi bulurken, 2 sene daha bu zeminlerle futbol güme gitmemeli bence.


Ekleme:Ujfalusi'nin maç sonu açıklamalarını da koyacaktım unutmuşum.Ujfalusi (amcamın deyimiyli Urfalı Hulusi), Eskişehir maçından sonra "Kariyerimde gördüğüm en kötü zemin" dedi.Bu adamın soğuk diye bildiğimiz Çek Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu hatırlatırım.Ayrıca aklıma geldi; kışın bizden daha sert geçtiği Almanya'da 3.lig düzeyinde bile acaba böyle zeminler oluyor mudur?

Eskişehir-Galatasaray Analizi

Tatil döneminde Samsun'a bilgisayarımı getirmememden dolayı yazı bugüne kaldı sıcağı sıcağına yazamadım. Üstüne üstlük mahalledeki internet kafenin yoğun arabesk muzik baskısıyla yazıyorum yazıyı:)
Zemin şartları maç için analiz yapmaya izin vermeyecek kadar oyunu etkiledi. Yalnız gözüken bir gerçek var ki Ersun Yanal Galatasaray'ı ve Fatih Terim'i iyi analiz etmiş. Karabük maçının analizinde belirttiğim gibi Baros'un yokluğunda Terim, yeni prensi Engin'e yer açmak için 11 hafta çok da başarılı olmayan 4-5-1 sistemine geri döndü. Belki 4-2-3-1 şeklinde bir orta saha kurgusu daha ofansif olacağından 4-1-4-1'e göre daha iyi bir oyun sergileyebilirdi belki. Kabul etmek gerekir ki kadro yapımız istediği zaman golü bulabilecek kalitede değil hal böyle olunca da 9 maçlık seride (Samsun maçını saymazsak) maçın başında topu ilerde tutup gol atarak maçı kazanıyorduk. 4-5-1'de Elmander'in yalnız kalması üstüne üstlük zeminden ve rakibin Eskişehir olmasından dolayı oynanan temkinli oyun golü erken bulmamıza engel oldu. 2. yarının başında Sercan'ın girmesi 4-4-2'ye dönüşü sadece kağıt üzerinde bıraktı çünkü gol yemedikçe sertleşen Eskişehir orta sahası ve gol pozisyonu bulamadıkça zayıflayan bizim orta sahamız maçı, maç öncesi tahminlerin aksine gol yememeye oynayan tarafın Galatasaray olmasına neden oldu. Ersun Yanal'ın analizine gelince; Eboue'nin olmayışından dolayı Sabri'nin hazır olmayışını iyi analiz etmiş. Üstüne üstlük Terim'in 4-5-1 ile sahaya çıkacağını iyi tahmin edip orta sahayı gittikçe sertleşen şekilde dizayn edince özellikle maçın 2. yarısında oyun hakimiyetini tamamen eline aldı. Galatasaray'ın zaman zaman lider olduğunu hatırlayıp ileri çıkma, tempo yapma isteğini de sert faullerle kesince tamamen kendi istediği gibi bir oyun oldu. Sahaya 4-5-1'i V orta saha dizilimiyle uygulayan Eskişehirspor'da Hürriyet çapa vazifesinde top keserken Alper sağ içte pas dağıtmakla Dede ise sol içte Volkan Yaman ve Tello ile birlikte 3 kişiyle birden Galatasaray sağ  kanadını çökertmekle görevliydi. Zaten maçın 2. yarısı Eskişehir'in soldan topu getirmek ve Galatasaray'ın sağı savunmak şeklinde geçtiğini belirtebiliriz. Hatta takımın bir ara "sağ tarafı sağlama alıp gol yemesek" düşüncesiyle hücum yapmayı bile bıraktığını düşündüm. Terim, Kazım'dan sağ bek yaratmaktansa stopere oyuncu sokup Ujfalusi'yi sağa kaydırarak takıma "tamam sağ tarafı ben hallettim.Hadi gidin hucüm yapın" demesini bekledim maç boyu. Ancak maça yanlış başladığı için ortasahayı sonradan kalabalıklaştırmak için yapması gereken olası Sercan-Engin değişikliğini tersten yapıp bir de Sabri-yiğit değişikliğine gidince son hakkını belki sakatlanma olur düşüncesiyle kullanmamış olabilir.
Eskişehir'de ise sadece 1 değişiklik yapıldı o da Batuhan'ın yerine sağ açık Kamara'yı kaydırıp sağ tarafa da Burhan'ı alarak o tarafa da bir hareketlenme getirmek istendi. Maçın 2. yarısı o kadar tek kanatta geçti ki sahanın diğer kanadındaki oyuncular maçın 2. yarısı ortalarda yoktu. Ben Volkan-Dede-Tello 3lüsüne karşı Galatasaray'ın müdafa çabalarını izlerken Eskişehir sağ bekini adını bile bilmiyorum. Sonuç olarak bu maçta alınan 1 puan Galatasaray için kazançtır zaten bunu Terim de söyledi. Ancak Galatasaray'ın ana problemi bir kez daha santrafordan önce sistem olduğu belli oldu.


Göze Batanlar

  • Emre Çolak:Maçın ilk yarısındaki istekliliğini ilk yarının istatistiklerinde en çok koşan olarak da görmek mümkün ancak orta sahanın yeteri kadar kalabalık olması onun gezerek oynama oyununu uygulamasına engel oldu. Saha şartları ve Elmander'in tek olması da pas alternatifini azalttı. 2. yarıda ise rakibi olan sağ bekle beraber oyundan çok soğudular.
  • Semih Kaya:Hala hava toplarında müdahale ve pozisyon hataları var ama genç yaşına rağmen maçı 1 hatayla kapattı. O hatayı da herhalde bütün Galatasaraylıların dediği gibi Servet-Gökhan yapacağıa Semih yapsın.
  • Ujfalusi-Muslera:Ujfalusi savunmanın lideri olarak defansın çok geri yaslanmasına izin vermedi. Tecrübesi ve soğukkanlılığıyla işi kotardı. Muslera ise fazla zorlanmadı aslında ama uzaktan yapılan şutlarda geçen senelerdeki yürek-ağız mesafesi akıllara geldikçe hele hele seken şutlardaki başarısıyla güven veriyor.
  • Kazım Kazım:Galiba sağ bekte açıktan daha başarılı. En azından açıkta hücuma veremediği katkıyı bekte defans göreviyle yaptı.
  • Ultraslan:Kuruluşunun 11. yılında maçta 11.dakikada meşale gösterisi yaptı ve bize tekrar gösterdi ki tribün ateşi futbol heyecanı meşaleyle daha güzel.


20 Ocak 2012 Cuma

Hakan Şükür-Lig TV

Hakan Şükür Ligtv'de Mustafa Denizli'nin Maraton'da boşalan koltuğuna geçti ve hala başbakandan ses çıkmadı. Hıncal Uluç konuyla ilgili fikrini köşesinde "Bir milletvekili tonla maaşı kimseye muhtaç olmasın diye alır. Patronu olmasın ki yarın bugün önüne patronuyla ilgili bir karar alması gerektiğinde tereddüte düşmesin." şeklinde belirtti.Ben de aynı fikirdeyim. Hakan Şükür'ün milletvekili olarak spor yorumcusu olmasını hazmedemiyorum. Hele hele vekil maaşını 13 katı ücretle...Hal böyle olunca da kendimi buraya Tevfik Fikret'in dizelerini koymaktan alamıyorum..

Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!

Hrant Dink

UYARI:Bu bir siyasi yazıdır.
Hrant Dink'in cinayeti davasının neticesinde ilk olarak Ogün Samast Temmuz ayında 23 yıl ceza alırken geçtiğimiz gün Yasin Hayal müebbet hapis aldı ancak Erhan Tuncel'in olayla bağlantısı bulunamadı. İşin enteresan tarafı ise olayın bir örgütü bırakın çete suçu bile olmadığı adi bir cinayet olduğu kararına varıldı.
Galiba böyle bir kararın alınacağı aşağı yukarı şu resimle belli olmuştu.

Herhalde herkesin hemfikir olduğu "Derin Devlet"in kirli yapılanmasının -yani Maraş-Çorum olaylarını tertipleyenlerin, İpekçi,Mumcu,Kışlalı cinayetlerinin ve daha bir çok olayın asıl sorumluları- bu işin arkasındakiler. Ancak nedense bir türlü bu olayların hiçbiri aydınlatılamadı. Kendi adıma ilk defa bu sefer biraz daha derine inilebileceğini tahmin etmiştim ancak bu düzey tamamen hayal kırıklığı oldu benim için.

Kabul etmemiz gereken bir şey daha var. Bu dava süresince; hukuğumuz, siyasilerimiz ve sivil toplum örgütlerimizle beraber hep birlikte sınıfta kaldık. Zaten hukuğumuz alınan bu kararla kendini gösterdi. Siyasiler hatalıydı çünkü her ne kadar olmadığı söylense de yargıya ve özellikle medyaya  yapılan yönlendirme ve baskı malumken yeterli çaba gösterilemedi. Sivil toplum örgütleri sınıfta kaldı çünkü Hrant Dink'in cinayeti davasını; "Bir Ermeni gazetecinin öldürülmesi"nden çıkartılıp "fikir özgürlüğü" davasına getirilmesini sağlayamadılar ve hal böyle olunca da halkın verilen desteğe "Bir Ermeni ölünce hepiniz Ermeni oldunuz;......." cümlelerini söylemesine neden oldular. 

Davada yaşanan süreçten haberdar olmak isteyenler için; http://vimeo.com/35145731 youtube linki ise http://www.youtube.com/watch?v=odHM0k5-iRA.

Peki Hrant Dink'i nasıl yorumlamalıyız. Aslında Arda Turan Meselesi  hakkındaki sözlerim aynen geçerli. Hrant Dink'in siyasi ve hayat görüşünü beğeniriz-beğenmeyiz,Ermeni Soykırımı vardır ya da yoktur demesine katılırız ya da katılmayız ama görüşlerini söylemesine yani "fikir özgürlüğüne" saygı duymak zorundayız. Demokrasi dediğimiz şeyin ilk olarak bununla başladığını bilmek zorundayız. Eğer sizin için "demokrasi" 5 yılda bir attığınız bir "oy" ise "demokrasi" kavramınızı tekrar gözden geçirmeniz gerekmektedir. Ama bırakın tarihçiler, siyasiler, aydınlar konuşsun. Uğur Mumcular, Abdi İpekçiler, Hrant Dinkler konuşsun.Siz kendi hayat görüşünüze göre neye inanmanız gerektiğine kendiniz karar verin,ONLARIN ÖLÜMÜNE SEVİNMEYİN. Zaten Hrant Dink de bunu demiş Uğur Mumcu gibi...

  
Bu arada mahkeme kararı yargıtayda. Yargıtayın önünde 2 seçenek var ya bu alınan kararı onaylayacak ya da onaylamayacak. Onaylamazsa da ya delilleri (savcının da dediği gibi) yeterli görüp dolaylı yoldan başka bir hakimin karar vermesini isteyecek ya da ucu açık kalmış delillerin toplanmasını isteyecek. Görünen tablo ve kamuoyu baskısına göre onaylamaları mümkün değil yani bu alınan karar olabileceğin en kötüsü. Ama tekrar delil toplanmasını isteyip daha derinlere inilmesini isteyecekler mi orası şüpheli.

Yazıyı da konusuna uygun bir söz ile bitirelim. "Fikirlerinize katılmıyorum. Ama onları savunabilmeniz için hayatımı feda etmeye hazırım." Voltaire  

16 Ocak 2012 Pazartesi

İnce İnce Yasemince


Gecenin bir yarısı uykum kaçınca dadandım yine blog'a. Yazıp yazmama konusunda kararsızdım ama düşündüklerimi bir kenara not etmek için açtım zaten bu blog'u.
Aykut Kocaman’ın Ordu deplasmanı sonrası ''Sivas maçıyla başlayan, ufak ufak hani 'ince ince yasemince' derler ya, böyle bir durum var. Bir budama var. Güç dengeleri değişti. Bu güç kaybını da hakemlerin iyi aldığını düşünüyorum. Çok net söylüyorum, güç dengeleri değişti'' şeklinde demeci var.
Sıkıştırılmış fikstürde Galatasaray’ı bile takip etmek zorken diğer takımları canlı izleyemiyorum pek. Haliyle iş maç özetlerine ve tartışılan pozisyonlara kalıyor. Aykut Kocaman demecinde özetlere yansımayan verilen ya da verilmeyen faullerden,kartlardan bahsetmiş. Haliyle benim durumumda bunlar hakkında konuşmak pek doğru değil.
Benim takıldığım nokta ise “güç dengeleri değişti, budanıyoruz” kısmı. Aslında Kocaman burda itirafta bulundu istemeden. Daha önceden verilen verilmeyen kartların Fenerbahçe lehine olduğunu itiraf etti. Tabi bu dengelerin ne zamana dayandığına dair bir ipucu yakalayamıyoruz demeçlerinden ama benim için şikeyle şaibelenen Fener’in şampiyonluğu artık “güç dengeleri”yle de yani hakemlerle de şaibe altına girmiştir.
Bu bir balans ayarı mıydı, eskiye dönün mesajı mıydı -dediğim gibi- inceleme fırsatım olmayacak ama Fener’in kötü futbolu bize yeni demeçlerden daha fazla ipucu verecek gibi.

Lefter

Lefter hakkında bildiklerim bir Fenerbahçe efsanesi olmasından başka bir şey değil ki. "Ver Lefter'e yaz deftere" lafını bile yeni öğrendim. Bu benim ayıbım mı? Belki...Ya değilse..?
http://sihirlikrampon.blogspot.com/2012/01/kitapsz-ordinaryus-olur-mu.html
Blogidmanyurdu'nda gezerken rastladım bu yazıya.Neden daha fazlalarını bilmediğimizi soruyor ve önerisi var.


Sana saygım Metin Oktay'ın sarı-lacivert yansıması olduğunu duymaktan. Allah rahmet ve toprağını bol eylesin.

Arda Turan Meselesi

Arda susmasın arkadaş, konuşsun. Arda neden konuşsun? İlk önce kurduğu cümleler ve beyin gelişimi "önümüzdeki maçlara bakacağız" düzeyinden çok çok üstte olduğu için konuşsun. 2.si bütün taraftarın hemfikir olduğu 'vefasızlık' konusunda söz hakkını ekrandaki çapulculara bırakmamak için, bizzat kulübün içinden yetiştiği için konuşsun.
Yenilsen de Yensen de çok farklı bir program.Programa katılan arkadaşların futbola "beyin" katkısı yaptığı bir program. Taraftarlığın,taraf olmanın nasıl olması gerektiğinin tartışıldığı bir program.Arda'nın telefon bağlantısı kısmını ilk izlediğimde konuşmasının Fenerbahçe'nin Lefter'e verdiği değeri bizim Bülent Korkmaz'a vermediğimizden bahsettiğini düşündüm,sinirlendim. "Kanki"lerinin Fenerli Emre, Fenerli Acun olması geldi aklıma.Hazmedemedim.Sonra da aklıma o ayrılmasına rağmen takımın hala dimdik ayakta kalmasını çekkemediğini düşündüm. Gözümün önüne bir fotoğraf geldi; hani takım gol sevincinden sonra bir kucaklaşma yumağı oluşturuyor ya o resimde bütün camiayı kucaklaştırdım ben.Orda Arda'nın dışarıda kalan küçük çocuk gibi bize kızdığını,sövdüğünü düşündüm.
Daha sonra pazar akşamı Stadyum'daki telefon bağlantısını izledim. Dediklerini düşününce aslında durduk yere Galatasaray'a giydirmediğini resmin biraz daha farklı olduğu geldi aklıma.Arda'nın Ntvspor'daki telefon bağlantısını tekrar izledim ve konuşmasında madde madde konu başlıkları olduğunu farkettim.Lefter,Ankaragücü,Bülent Korkmaz.Sonra Yenilsen de Yensen de geldi aklıma. Program tam da böyle işliyor aslında. Haftanın futbol konuları arasında Lefter,Ankaragücü ve Henry vardı muhtemelen ve seyircilerden bir arkadaş Henry-Bülent Korkmaz ilişkisi kurdu. Arda da konuşulanlar hakkında kendi görüşünü söyledi.Kafamdaki fotoğraf ise değişti. Arda, dışarda kaldığı için kıskanan küçük çocuk değil,kucaklaşmanın tam içinde aslında.
Arda susmasın abi,konuşsun. Arda konuşsun, Banu Yelkovan konuşsun,o programa katılan 18 adam konuşsun.Uğur Meleke,Mehmet Demirkol konuşsun. Futbolu artık zekayla konuşalım. Futbolu konuşmayı yıllarca Erman Toroğlu'na Ahmet Çakar'a Sinan Engin'e bıraktık da ne oldu? 

Futbol yetenekleri iyi olmadığı için önemsemediğimiz, ciddiye almadığımız Mustafa Sarp hep konuşsun mesela. 90 dakika koştuktan sonra stad çıkışında maç analizini bu kadar güzel yapabilen başka futbolcu yoktur.Bırakın abi..Futbolu beyniyle konuşanlar konuşsun..



15 Ocak 2012 Pazar

Galatasaray-Karabük Analiz

Dün akşam maça giderken aklıma bazı besteler geldi. İstanbul'daki kar yağışı elektrik ve metro kesintisiyle neticelince maça 25. dakikada girebildim.Hal böyle olunca "Karlar düşer" "Dağlar duvar olsa önümde" "Yollar uzun dikenli taşlı olsa da" besteleri yol boyunca dilimdeydi. Ama şunu belirtmek gerekir ki Avrupa'nın en modern stadını yapıp, harcanan paralardan,"Allah kuruş" para birimlerinden bahsedenlerin; bu stadı sadece metroyla doldurup boşaltma gafletine düşmelerini, yollarını yapmamalarını ve mevcut yolların çamur ve balçık içinde olmasını görmemeleri hakikaten enteresan.


Maça gelirsek;dediğim gibi 25. dakikada girdim. Galatasaray Baros'la 1-0'ı yakalamışsa da izlediğim kısımda bile bireysel hatalardan gol pozisyonu veriyordu.Öğrendim ki izleyemediğim kısımda da defalarca gol pozisyonu vermişiz. Devreye 2-0'la girip rakibin de 10 kişi kalması maçı orada bitirdi zaten.


Maçtan notlara gelince;

  • Birkaç maçtır kornerleri pasla kullanmayı tercih ediyoruz. İBB maçında Emre'nin kişisel çabasıyla bir gol bulduk bundan ancak lider bir takımın korner organizasyonları yapması, korner hatta taç çalışması lazım. Kornerleri iyi kullanabilen Selçuk,Emre,Riera gibi oyuncular varken hala rastgele korner kullanarak topu ön direğe bile yetişmeyen şekilde kullanmak Galatasaray'a yakışmıyor.
  • Emre Çolak yine inanılmazdı. Çok koşuyor ve defansif anlamda Hakan Balta'nın hatta Melo'nun yükünü hafifletiyor. Sol çizgiye yapışıp kalmadan sürekli gezerek oynuyor bu da pas verme-alma konusunda takım arkadaşlarını rahatlatıyor. Gözüme takılan eksiği ise; ekonomik koşmadığı için anlık yorgunluk anlarında topu aldığında kitleniyor ve kötü pas tercihi ya da pas şiddetinde sorun yaşıyor. Fizik gücünü bir üst seviyeye çıkararak bu sorunu çözebileceğini düşünüyorum.
  • Tabelanın 3-0'a gelmesinden sonra Fatih Terim'in Servet-Sabri ve Kazım-Engin değişiklikleriyle özellikle Sabri'ye zaman vermesi önemli. Fatih Terim mevcut durumda keşke futbol 12 kişiyle oynansa da Engin'i de ilk 12'de oynatabilsem diye düşünüyor olmalı, yeni gözdesi performansını sürekli övdüğü ve sahip çıktığı Engin gibi gözüküyor.Engin de bunun karşılığını veriyor.
  • Elmander-Baroş uyumu hakikaten harika.Akıllara Hakan Şükür-Arif uyumunu getiriyor. Baroş'un sakatlığının 2-3 haftayı bulacağı söyleniyor. Bu durumda 4-4-2 de Elmander-Sercan en mantıklı seçenek gibi duruyor. Hele hele "Sercan'ı kazanmamız lazım" diyen Terim için. Ancak öte taraftan da Terim'in yeni prensi Engin için 4-2-3-1'e dönülebilir ancak bu orta sahada Melo-Selçuk-Engin 3'lüsünün sorumluluk ve görev tanımının netleşmesiyle mümkün. Ancak benim kişisel tercihim 4-4-2 olması ve yedek kulübesinde Mehmet Batdal'a yer verilmesi şeklinde. Galatasaray'ın tarihindeki en kötü 1,5 seneye denk gelen bir transferden dolayı doğru dürüst şans bulamadı ve oynadığı en iyi maçta sakatlanmak zorunda kaldı. Kazım'ın bu kadar oynadığı bir ortamda Fatih Terim'in Batdal'a şans verip onu da kazanması en büyük dileğim.
  • Sabri'yi yavaş yavaş ilk 11 için hazırlayan Terim,Eboue'nin gelmesinin gecikeceğini ve en kötü ihtimali düşünerek (Sabri'nin tekrar sakatlanması) Serkan Kurtuluş'u da unutmadığını göstermeli. Ujfalusi'nin sağ bek oynaması belki bu rotasyonu güçsüzleştiriyor ama tandemdeki Servet-Semih uyumsuzluğu sağ bek için bir alternatif daha hazırlamamız gerektiğini gösteriyor.

13 Ocak 2012 Cuma

19 Mayıs Kutlamaları

MEB Bakanlığının aldığı kararla artık Ankara haricindeki illerde stadyum gösterileri yapılmayacakmış. İlk başta düşünmeden bu "bayramlar unutturulmak isteniyor" galeyanına neden oldu bende de.Ancak sonradan kararın ayrıntılarını okudum ve düşündüm. Bu bayram hazırlıklarındayken lisede ve ortaokulda yaşadıklarım aklıma geldi. 6. ve 7. sınıfların "katılmak zorunlu değil mecburi" kisvesi altında derslerden alıkonarak fon karton çalışmalarına katılması katılmayanların not ile tehdit edilmesi. Tabi bu çalışmalar önce 23 Nisan ardından da 19 Mayıs bayramlarında uygulanması. Bu çalışmalar için güneşin altında beklemeler, yorucu çalışmalar...Ancak çalışma sonrası okul olmadığı için gezmeler, tozmalar, top oynamalar geldi aklıma. Ardından lisedeki çalışmaları düşündüm. Yine katılmayanları not ile tehdit edilmesi. Yine yorucu,sıcağın altındaki çalışmalar. Yine geçirilen güzel zamanlar.

Bir taraftan öğrencilerin okulda olması gerektiği zamanlarda çalışmalara gitmesinden dolayı eğitimde yaşanan aksamaları düşünüyorum öte taraftan da zaten doğru dürüst bir eğitim verildiği yok öğrenciler at yarışına hazırlanır gibi birbiriyle yarışıyor nefes almak için zaman buluyorlar diye düşünüyorum. Bir taraftan devletin temsilcilerinin keyfini beklemek için ertelenen gösterileri düşünüyorum ardından da halk tarafından hınca hınç doldurulan stadyumları düşünüyorum.

Galiba bayramların kutlanmasından daha çok kutlanış biçimiyle ilgili problemlerimiz var. 23 Nisan ULUSAL EGEMENLİK ve Çocuk Bayramı iken; yani ulusal egemenliğin,bağımsızlığın halkın kazandıklarının hatırlanması, "çocuk bayramı"nın gölgesinde kalıyor belki de. Ama hiçbir zaman o çocuklara ulusal egemenliğin önemini ve eğitimini veremiyoruz.Öte taraftan 19 Mayıs Atatürk'ü Anma,Gençlik ve Spor Bayramı iken; ne Kurtuluş Savaşı'nın ve Atatürk'ün değeri tam vurgulanıyor ne de gençliğin ve sporun.

Birbiri içinde kısır döngü aslında bu dediklerim. Mesela 19 Mayıs'da Atatürk'ü anarken diyoruz ki ona "Bak, biz senin dediğin gibi spor yapan gençler yetiştirdik.Zeki,çevik,ahlaklı." öte taraftan o gençleri sınavların esiri haline getirip,geleceğinden umutsuz şekilde büyütüyoruz. 19 Mayıs gösterilerinin sorumlusu beden eğitimi öğretmenine gidip de "Ben spor yapmak için basket takımına girmek,antrenman yapmak istiyorum" derse "Önce git bir kulübe yazıl basketi öğren öyle gel" cevabını alıyor. Galiba keşan için saygı duruşu ile birbiri içinde güzel örnekler oldu. Çünkü amaç spor yaptırmak değil, kupa kaldırmak olduğu öğretiliyor gençlere tıpkı sınavlar için yarışa sokuldukları gibi.Bir diğer deyişle, gençlere; o gösterileri yaparken zul gelen işler daha sonradan anlam kazanıyor.Çünkü yaptığının o anda 2 yüzlülük olduğun biliyor ancak daha sonradan farklı anlamlar katarak vicdanını rahatlatıyor.

Peki halkın bakış açısı ne bu gösterilere? Onlar da aslında öğrencilerden pek farklı düşünmüyorlar. Eğitimlerinden geri kalmalarını istemedikleri çocukların,gençlerin yaptığı gösterilere yüksek katılımla gidiyorlar.Yani halk bayram kutlamak istiyor. Demek ki bizim bayramın kutlanış şekliyle ilgili problemlerimiz var.

Bu ülkede 19 Mayıs günü yapılan derbide sahaya binlerce pet şişe yağmıştı! Spor bayramında sahadaki sporculara litrelerce su atıldı. Bugün alınan kararı eleştirenlerin arasında hala o gün yapılanı haklı bulanlar var.

Pekin 2008 olimpiyatlarında Jamaika,Usain Bolt,Asafa Powell isimleri efsane olurken ve biz onlara hayran hayran bakarken, Jamaika'nın liseler arası atletizm yarışlarında 10000lerce sporcu yetiştirdiğini atlıyoruz. Olayın siyasi boyutunu değerlendirmeyeceğim. Dediğim gibi haklı tarafları da var ancak kararın alındığı gün 1 sporcunun, aynı hafta içinde ise 2 sporcunun hayatını kaybettiği bir ülke burası. Yani spor bayramı için (yukarıda anlatılan) yapılan gösterileri spor kabul edip daha sonra bütün spor branşları ve altyapısıyla sınıfta kalan bir ülke.Herhalde bu yüzden benim kafa karışıklığım ve yazının tutarsızlığı:)

12 Ocak 2012 Perşembe

Ali Sami Yen

11 Ocak 2011...Ali Sami Yen'e veda ettiğimiz gündü. Orası bizim için bir ev, haftanın bütün hüznünü,kederini unuttuğumuz bir yerdi. Tribününe çıkmak ayrı bir keyif ayrı bir heyecandı her seferinde. Hatta 2 hafta deplasmanın ardından koridordan tribüne çıkarken o yeşil sahayı görmenin heyecanını hala hissediyorum. 

Normalde bu konuyla ilgili yazı yazmayacaktım, düşündüklerim hissettiklerim içimde kalsın istiyordum ancak FCN Blog'da aşağıdaki videoyu gördükten sonra dayanamadım.

Bazı şarkıların anlamı albümde değil de çok daha sonra anlaşılır. Mesela benim arkadaşlarım için Haluk Levent'in Sevmek Böyledir İşte farklı bir anlam taşır. Aynı şekilde Badem'in Sen Ağlama'sı Ömer Faruk Sorak'ın elinde daha bir başka anlam taşıdı. Aynı Sorak, Aşk Tesadüfleri Sever'de Şebnem Ferah'ın Hoşçakal'ına bambaşka bir anlam yükledi.
Candan Erçetin'in Elbette şarkısı çıktığında Galatasaray için yazılmış diye adledildi çünkü nakaratındaki 

Elbette bazen çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım
Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım 
sözleri bize hep 2000 yılındaki başarılardan sonraki buhranlı günleri anlatır.Şu anda o geri dönüşü yaşadığımızı düşünürsek bu şarkı bize daha anlamlı gelir.

İşte 11 Ocak 2011'de ,aklıma geldikçe boğazıma yumru oturan, Ali Sami Yen'in sonsuza kadar kalbimize gömüldüğü gün Şebnem Ferah'ın Hoşçakal'ı bizim için ayrı önem kazandı. 4 yıl boyunca paylaştığımız sular, Nonda'nın kafası, Bordeaux maçı, yenik girdiğimiz Fener maçının son 15 dakikasında 10 kişi söylediğimiz "Başarılar gelir geçer" ve daha niceleri bu 4.35 dakikada gözlerden süzülen damlalarla film şeridi gibi geçmişti. Ve ne zaman Ali Sami Yen adını duysam, ne zaman bu şarkıyı dinlesem o yumru gelir oturur boğazıma.
Ali Sami Yen...Sonsuza kadar...

10 Ocak 2012 Salı

Ankaragücü-Melih Gökçek

Türk futbolunun en büyük problemi "belediyespor"lar. Belediyelerin asıl amacı halka spor yapmayı sağlayacak altyapı hizmetini götürmek ve amatör spor branşlarında gençleri spora teşvik etmek.Ancak "belediyespor" kulübü kurulduktan sonra milyon dolarların döndüğü futbol şubesi açılıyor ve halkın vergileri bu şubelere aktarılıyor. Ayrıca belediyeler siyasi parti güdümünde oldukları için de bu kulüpler doğrudan siyasetin sporda kadrolaşmasına neden oluyor.

Bu kulüplerden çoğu alt liglerde faaliyet gösterirken, İstanbul ve Ankara belediye sporları süper lige çıkmışlardı.Bunların kentlerin vergileriyle doğru orantılı olan olaylar ilişkisi kurmak pek de zor değil ancak yazının asıl amacı Ankara BBS'un başına gelenler.

Melih Gökçek Ankara BBS'un süper lige çıkmasında sonra başkanlığı gelen tepkiler üzerine oğluna devretti.Ancak onursal başkan kimliğiyle olayın içinde kalmaya devam etti. Daha sonra Ankaragücü ile kulübü birleştirip 100. yılına girmeye hazırlanan A.gücü'nü ligde söz sahibi olan bir takım haline getirilmek istendi. İşte dananın kuyruğunun koptuğu yer tam da burası oldu.Ankara BBS oyuncuları ve yönetimi A.gücü'ne geçti. İçi boşaltılan Ankara BSBspor'un ise süperlig'de varlığı devam edince ismi Ankara Spor olarak değiştirildi (ya da süper lig hakkı Ankara Spor'a devredildi). Ardından TFF'nin aldığı kararla Ankaraspor ligden düşürüldü ancak ligler başlamış olduğu için her maç hükmen yenik sayılması kabul edildi. Karara itiraz süresince Ankaraspor Bank Asya'da da aynı şekilde hükmen yenik sayıldı. Bu sırada Ankaragücü yönetimi üzerindeki güç dengeleri TFF'nin transfer ambargosuna neden oldu.Şu anda gelinen noktada ise Ankaragücü gibi 102 yıllık camia üzerinde dönen oyunlara rağmen ayakta kalmaya çabalıyor. Maaşları ödenmediği için oyuncular takımı terk ederken, sıcak para ihtiyacı olduğu için de transferin gözde isimleri değerinin altına satılmak durumunda kalıyor. 

Eski kaptanlar Hakan Kutlu ve Hakan Keleş önderliğinde altyapı oyuncularıyla takviye edilen takım, fedakarlık ve takım olma olgusunun örneğini veriyorlar adeta. 2.yarının başladığı ilk 2 haftada deplasmanda Mersin İ.Y'nu yenen A.gücü 2.hafta evinde şampiyonluk adayı Beşiktaş'ı elinden kaçırıyor. Öte yandan taraftar arasında para toplayıp takımın primlerini ödemeye çalışıyor.

Hakan Kutlu'nun deyimiyle transfer ambargosu kaldırılmazsa ligde tutunmaları çok zor. Şimdiden bu var olma savaşı bütün futbol camiasının sempatisini kazanmış durumda ancak aynı futbol camiası merak ediyor: Ankara BSBspor ile Ankaragücü neden tam olarak birleşemedi? Gizli kapılar ardında ne güç dengeleri döndü? Melih Gökçek'in bu birleş(eme)mede rolü nedir?

Keşan için "Saygı" duruşu

Küçük yaşlardaki oyunculara sporun "oyun" yönünün verilmesi gerektiğini bunun için de taktik-teknik bilginin yanında "ahlak" değerinin "kazanmak" ya da "kupa" değerinden daha önemli olduğunu düşünmüşümdür. Bu yüzden TFF organizasyonlu küçük yaş takımlarının turnuvalarında verilen kupanın kazanana ödülden çok asıl amaç olmasını eleştiririm. Hal böyle olunca, "spor" anlamını unutan bazı taraftarlar GS-FB maçında sahaya girerek, Fener'in Beşiktaş'ı 8-0 yenmesini "Beşiktaş'a ikinci 8 de bizden" gibi geyikler çevirerek "ahlak"sızlık örneği verdiler.Tıpkı altyapı hocalığının değerini kavrayamayıp oyuncusunu sille tokat kovan FB antrenörü gibi.

İşte geçtiğimiz gün sporun "ahlak" değerini benimsemiş oyunculardan medyanın tabiriyle "korsan" bir eylem gerçekleşti. 2 kişinin yaşamını yitirdiği Keşan Belediye Spor'un yaptığı kaza için saygı duruşunda bulunmak isteyen Çanakkale Dardenelspor ve Bursaspor U18 takımı oyuncuları ve hocaları hakemden gerekli izin çıkmayınca kendi duruşlarını gösterdiler. "Saygı" duruşunun ne ve kim için yapıldığını bilen böyle gençler yetiştirdiği için hocaları kutlarken, TFF'ye "ahlak" dersi veren oyunculara da teşekkür ediyorum.

Son söz ise Anıtkabir'den bizi izleyenden gelsin;
"Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim."


Kralın Dönüşü





Arsene Wenger sakatlıklardan dolayı düştüğü zor durumdan eski dosta sarılarak kurtuldu.Ayrı kaldığı günlerin acısını "finaller için sakal uzatmak" gibi değerlendirip yeni imajını ben çok sevdim :) Attığı gol klasik Henry golü defalarcasını izledik bu gollerin ama sanki bu golün farklı bir manası var Henry&Arsenal taraftarı özelinde.."Kaldığım yerden devam...Ben hiç gitmemiştim ki..." 

8 Ocak 2012 Pazar

Samsun-GS maç analizi

Final için ders çalışmak yerine oturduk maçı izledik ve iyi ki de izlemişiz.Son zamanların en büyük geri dönüşünü gerçekleştirdi Galatasaray.İlk yarıdaki kötü futbolun cezasını Samsunspor ilerideki 2 hızlı Nijeryalısı ile kesti zaten. Soyunma odasına girilirken aklımdan Fatih Terim'in nasıl bir konuşma yapacağını geçirmiştim ve twitter'a "17 Mayıs Bir Şampiyonluğun Hikayesi" belgeselindeki görüntülerden yola çıkarak da şu cümleleri yazmıştım Fatih Terim’in ağzından: "Size bakiyorum şampiyon olmus gibisiniz.Kendinize gelin burdan sahaya kadar.Galatasaray tarihine bir galibiyet daha kazandiracaksiniz.En az Fener maci Trabzon maci kadar koşarak." Maç sonunda ise İmparator’un demeçleri beni haklı çıkartır nitelikteydi:”Devre arasında söylediklerimize ‘uyarı’ denemez.Adını koyamayacağımız daha sert daha koyu bir şey vardı.”

İkinci yarı da öyle ahım şahım bir futbol oynamadık aslına bakarsak. Bazı maçlar olur oyunlar akla kara kadar değişiktir.Hatta “roller değişti” “şapkalar yer değiştirdi” “Gece ile gündüz” yorumları yapılır spikerlerden.Bizim 2.yarı için bunu söylemek güç.Peki bize bu geri dönüşü sağlayan neydi? Biraz daha hatta epey fazla hücumu düşünmemiz,hırsımız, Samsunspor’un geri yaslanması ve hataları. (yeri gelmişken Samsunspor maalesef küme düşme adaylarından bir tanesi; Petkovic ile kimyanın tutmaması, kağıt üstünde hücumcu bir dizilişle çıkmasına rağmen fazla kapanması ve öne geçtiği maçlarda bile koruyamaması etken). Attığımız gollere bakacak olursak hepsi de defans hatasından kaynaklı goller. Hatalara da takım oyunuyla değil bireysel etkilerle sebep olduk.

Tespitler

Elmander’in aklı hala elindeki sakatlıkta olsa gerek 2 maçtır performans düşüşü var. Tabi ki bu onun hakkı ayrıca yine takımın en çok koşan oyuncusu ancak hücum presi başlatmakta 2 maçtır sıkıntı yaşıyoruz.
·       Semih de 2 maçtır ben oldum havasında ve alacağı daha çok yol var. İBB maçında “ekmek”e dönmüş ayakla oynaması tabi ki takdire şayan ama pozisyon bilgisi hala yetersiz ve özellikle İBB maçında “kasap”a bağladı. Fatih Hoca elbette ki onu uyaracaktır ancak tekdir ile uslanmayanın hakkı kesiktir;)
·       Sabri konusuna gelecek olursak; zaten Fatih Terim de maç sonu açıklamalarıyla Sabri’yi hazır olmadan oynatmasının hata olduğunun farkına vardı. Ancak kendisine denk gelen aptalca bir istatistik var ve bunun üzerinden yıllardır takımına emeğiyle, hırsıyla hizmet eden bir oyuncuyu üstelik doğru ya da yanlış Galatasaray kaptanıyken bizzat Galatasaraylılar tarafından dalga geçilerek harcanması doğru değil. Tamam Sabri iyi orta açamıyor, isabetli şut atamıyor ancak yıllardır belli bir standardın üzerinde olduğu için bu takımda ve umarım Galatasaray taraftarı hata yaptığı için harcadığı diğer oyunculara yaptıklarını Sabri’ye de yapmaz. Ayrıca bu hataların benzerlerini Eboue de yapıyor ancak golle sonuçlanmadığı için göze batmıyor.
·       Emre Çolak yine bu maçta da iyiydi.5 dakikalık özet görüntülerde bile en çok şut ve asist teşebbüsü ondan gelmiş olması yine maçın yıldızı yaptı onu.

Öyle ya da böyle bu güzel geri dönüş için takımımıza teşekkürler.Seriyi devam ettirmemiz de muhtemelen Antep önünde takılacak Fener’le puan farkını açmamıza yardımcı olacaktır.

Adana DS maçında kadro rotasyonunu da düşünmemiz gerekli.Sabri’nin BJK maçında sakatlıktan döner dönmez sakatlanmasından dolayı nispeten daha kolay olan bir maçta  sağ kanada Serkan-Sabri ikilisiyle başlayıp solda da Çağlar ile çıkmamız gerekli. Elmander’de de bir form düşüklüğü ya da yorgunluk varsa ADS maçı Sercan’ı kazanmak için iyi bir fırsat olacaktır.   

6 Ocak 2012 Cuma

Torric Jebrin

Trabzonspor,Bucaspor'la yollarını ayıran Torric Jebrin'i renklerine katmış. Birkaç gün sonra 21 yaşına basacak orta saha oyuncusu.Zamanın "wonderkid"lerinden hatta kariyerinde Portsmouth geçmişi de var ancak o da Freddy Adu gibi bir türlü gereken patlamayı yapamayanlardan.Ancak kader ona "yeniden doğuş"ların merkezi Trabzonspor ve Şenol Güneş'i armağan etti.


Torric'in ise bende çok ayrı bir yeri vardır.FM2010 oyununda Samsunspor kariyerimde scout programıyla keşfetmiştim onu.Gelişimini hızla tamamlayıp takımın bayrak oyuncusu olmuştu.Her ne kadar ilk adı da olsa FM'den alıştığım ifadeyle Torric benim için özel bir oyuncu.Onu Buca ekseninden Süper Lİg eksenine hem de Trabzonspor'da görmek beni heyecanlandırdı.Dilerim iyi günler onunla olur.

Şampiyonluğun Formülü

Türkiye Süper Ligi'nde şampiyonluğu uzun süreden beri tek şey belirliyor:kondisyon.Birkaç yıl geriye gidip incelemeye ordan başlarsak aslında motivasyondan,teknik kapasiteden daha önemli olan olgunun son yıllarda kondisyon olduğunu görebiliriz.


Fenerbahçe Daum'u ilk getirdiği dönem 2003-2006 arasını kapsıyordu.Daum'un en büyük yardımcısı,kondisyoneri şimdilerde Beşiktaş'ın yardımcı antrenörü kondisyoneri Roland Koch.Kendisi saha içi çeviklik,çabukluk konularında uzman.Zaten Fenerbahçe o dönem 2 sene üstüste şampiyon oldu ve 3.sezon Denizli faciasıyla ligi son haftada 2. bitirdi.2005-2006 senesinde şampiyon olan Galatasaray'ın başında Eric Gerets yardımcıları arasında Bülent Ünder ve Reinhald Stumpf var.Bu isimlerin fizyoterapistlik alanında bilenen bir uzmanlıkları yok.Ancak Bülent Ünder'in efsane Galatasaray teknik kadrosunda görev yaptığını biliyoruz.



2006-2007 sezonun başında Fenerbahçe Arthur Zico ile anlaşırken kendisinin fitness antrenörü Eurico de Campos.
Kendisinin ismini Google ablaya sorduğunuz zaman karşınıza Fenerbahçe'nin maç sonu rejenerasyon antrenmanı yaptığı, pilatesle çalıştığı şeklinde haberler çıkıyor.Zico, ilk senesinde 70 puanla şampiyon olup 2. senede 73 puanla ve 3lü averajla 2. olup para konusunda anlaşamadığı Fenerbahçe ile yollarını ayırıyor.Bu konuda Zico "Benim kendi teknik kadrom var ve bu ekiple çalışmaktan yanayım.Yönetimle bu konuda ters düştük ve ben de yapmam gerekeni yaptım"  şeklinde açıklası var daha sonraları.Zaten kendisi Fener'de çalışırken "staj" yapıtığını açıklamıştı.



Peki Zico'nun 2. olduğu yılda rakiplerine bakarsak Beşiktaş Ekim 2005'te Tigana ile anlaşıyor ve 2 Türkiye Kupası 1 Süper Kupa kazanıyor.2006-2007 sezonunda ise Galatasaray'ın bir efsanesi daha meydana geliyor.Sezon başında Feldkamp'la anlaşan Galatasaray, son 6 haftaya fizyoterapist Cevat Güler eşliğinde giriyor ve 6'da 6 yapan Galatasaray şampiyonluğa ulaşıyor. O zamanlar Cevat Güler isminin futbol tarihinde pek adı yok ancak onun ismi İstanbul Üniversitesi'nin spor,fizyoterapistlik kürsülerinde daha önemli ismi var.


Galatasaray'ın şampiyon olduğu 2006-07 sezonunda bir efsane daha ortaya çıkıyor.Senelerdir düzenli şekilde teknik ekip-kadro-yönetim uyumu sağlayan Sivasspor, uzun bir aradan sonra  ilk defa "şampiyonluk" için adı geçen Anadolu takımı oluyor.Sivas'ın rakımsal yüksekliği,Bülent Uygun'un özel idmanları sayesinde müthiş bir sezonun ardından Sivasspor son haftalara kadar taşıdığı şampiyonluk umudunu 4.lükle noktalarken ertesi seneye yine fırtına gibi giriyor.

2008-2009 sezonu


Efsane Sivas yoluna devam edip 2. bitirirken sezona Rijkaard-Neskeens ikilisiyle başlayan Galatasaray mutlak favoriydi. Beşiktaş Ertuğrul Sağlam'la yola çıkmış takımı daha sonra Mustafa Denizli'ye emanet etmişti.Fenerbahçe ise Euro 2008 şampiyonu Aragones ile sezona girdi.Bu sezonu Galatasaray ve Beşiktaş açısından madde madde incelersek;
·         Ertuğrul Sağlam Beşiktaş'tan ayrıldığı dönemde halefi Mustafa Denizli'ye takımın kondisyon raporunu sunduğu haberleri çıkmıştı. http://www.zaman.com.tr/yazdir.do?haberno=748365&title=denizli-futbolcularina-saglami-ovdu 
·         Peki nasıl oluyor da Barcelona sisteminden gelen Rijkaard Galatasaray’da hayal kırıklığı yaratıyordu.Buna 2 sene öncesine kadar ben de cevap veremiyordum ancak bunun cevabını bize Mourinho verdi.Barcelona altyapıdan itibaren oturttuğu sistemle harika bir jenerasyon yakaladı öyle ki oyunun omurgasını oluşturan bütün oyuncular altyapıdan beraber geldikleri için ezbere pas atabilme becerisine sahip.Topa da sürekli  sahip olduklarından oyunu belirli bir mesafeye indirip dar alanda koştuklarından çok fazla fizik kondisyon gerektirmiyor.Tabi ki bu kondisyonları yok demek değil ancak Felix Magath’ın Wolfsburg’a yaptırdığı komando eğitiminden de söz edilemez. Mourinho da işte tam bu noktada Real Madrid’i 90 dakika ayakta kalabilecek, moral olarak yıkılmayan,geri düşse bile belirli dakikalardaki patlamalarla maçı çevirebilecek bir makineye çevirdi.Özetle Barcelona’da ahım şahım bir kondisyon geleneği olmadığından ordan gelen Rijkaard-Neskeens ve fizyoterapistin de özel bir programı yoktu.Bunlara yanlış transfer tercihleri de eklenince Galatasaray’ın en büyük handikapı 60’dan sonra maçtan düşmesi ve korkulu anlar yaşatmasıydı bize.
·         Devre arasında Bursaspor’un başına geçen Ertuğrul Sağlam 25 puanlı Bursa’yı 58 puanla 6.lığa taşıdı.


2009-2010 sezonu


ŞL ön eleme vizesi alan Sivasspor’u daha ofansif bir takım yapma düşüncesi Bülent Uygun’a pahalıya mal oldu ve Sivas sezonu düşme hattının hemen üstünde bitirdi.Sezona 2.Daum dönemiyle başlayan Fenerbahçe yine son maça kadar ligi sürdürmüş bu sefer de Trabzon’u aşamayıp Bursa’ya şampiyonluğu kaptırmıştı.Tabi burada Ertuğrul Sağlam’ın Bursaspor’u ve Daum’un yanında Roland Koch’un olduğunu hatırlatmakta fayda var.
2010-2011 sezonuna “şike” iddialarından sıyırıp baktığımızda Trabzonspor Bursa’nın Sağlamla yaptığını önceki sene takıma Şenol Güneş’i getirerek yaptı.O Güneş’in etrafında birleşen camia 2010’a fırtına gibi girdi ilk yarıyı son yılların rekoru 42 puanla kapattı.Trabzonspor’un fizyoterapistleri hakkında özel bir bilgi yok.Öte taraftan Daum’un halefi Aykut Kocaman’a ilk yarıdaki en büyük eleştiriler takımın güçsüz olduğu yönündeydi.Bu konuda şu habere göz atmakta fayda var http://www.internetspor.com/spor/super-lig/aykut-kocaman-kalsin-istedi-ama-43848.html. Devre arasında ise Kocaman’ın yaptığı kondisyon yüklemeleri haber konusu olmuştu ve Fenerbahçe son 2 haftada Trabzon’u yakalayıp ligi 1. Bitirdi.
Ve günümüz…


Şike soruşturması bütün takımların futbolunu olumsuz etkiledi.Aykut Kocaman’ın Fenerbahçe’si moral olarak çökerken Şenol Güneş şampiyon olamadığı için transfer döneminde kaybettiği oyuncuların yerini dolduramamasının üstüne bir de hesapta olmayan ŞL eklenince yeterli yüklemeyi yapamadı ve ligde çok geride kaldı. Beşiktaş ise -nasıl becerdiği meçhul-  Ronald Koch’u Daum’dan ayırıp Tayfur Havutçu’nun yanına verdi ve bence yılın en önemli transferini yaptı.Ancak şike soruşturması onları da vurdu Havutçu’nun yerine Carvalhal geldi ve tam manasıyla Koch’un etkisini göremedik.Galatasaray’da ise Fatih Terim devraldığı enkazı yenileyiğ, Amerikalı kondisyonerle yükleme yapıp Real Madrid,Liverpool,İnter maçlarıyla hedef gösterdi ancak liglerin 1 ay ertelenmesi, sıkıştırılmış fikstür ve sistem oturtma çabaları rotasyonu da azaltınca bunun yapılan olumlu etkilerin meyvesi ancak ilk yarının sonlarına doğru alındı.Devre arası transferleri ve Afrika Kupası’ndan sonra gerçek manada şampiyonluk adayları ortaya çıkacak.Ama öngörüme göre; lige verilen aranın 1,5 hafta olması ve bunun da 2-3 günü yılbaşı tatiline gitmesi dolayısıyla yükleme yapılamayan devre arasından çok,sezon başı 1 aylık bekleme süresinde B planı yapanların başarılı olacağı şeklinde..   

  







5 Ocak 2012 Perşembe

Tim Howard

Everton kalecisi attığı bu golle mahalle futbolu kurallarının değişmesine neden oldu..Bizim zamanımızda "kaleden kaleye gol yok"tu olsa da sayılmazdı.Şimdi mahalle maçları daha da enteresan bir hal alacak..Gerçi pek mahalle maçı yapan çocuk kalmadı ya. 



Devekuşu Devekuşu

Ntvmsnbc.com bugün, 2012'nin şimdiye kadar en iyi haberini verdi.Bir zamanların efsanesi Devekuşu Kabare yeni ismiyle Devekuşu Devekuşu adıyla tekrar sahne alacak. Zeki Alasya-Metin Akpınar çifti "onlar küs değil mi?" söylentilerine nokta koyarak böyle bir karar almışlar.Oyuncu kadrosu,oyunlar nasıl olur bilemem ama Kemal Sunal'ı,Barış Manço'yu,Kazım Koyuncu'yu,Cem Karaca'yı hatta nicelerini yaşayamamış olan ben yaştaki genç dimağları kendi sanatlarından yoksun bırakmayarak bu güzel "taşlama tiyatro" ile ödüllendirdikleri için üstadlara saygı, sevgi ve teşekkürlerimi yolluyorum.


videoda bir siyasi taşlama örneği sergilenmiş...

4 Ocak 2012 Çarşamba

şeffaf mahkeme istiyoruz

internet alıntısıdır.çizerini bilmiyorum.




Bu ülkede Menderesler, Denizler asılırken bile yapılan duruşmalar halkın gözü önünde radyo yayınıyla verildi.Bu mahkemeler üstelik askeri müdahale şartlarında gerçekleştirildi.Ancak "ileri demokrasi" çığırtkanlığı yapanların 10 senedir iktidar olduğu devlette; devleti ele geçirmekten yargılanan, Ergenekon olduğu iddia edilen örgütle bağlantısı kurulduğu için yargılanan ODA TV sanıklarının mahkemesi gizli oturumlarda, sosyal medya da dahil olmak üzere hiçbir şekilde haber sızdırılmadan gerçekleşmesi için özel önlemler eşliğinde gerçekleşiyor.
Askerin demokrasiye darbe vurduğunu iddia edenlerin; benzer suçlardan yargılanan sanıkların (anayasal düzeni değiştirmek) mahkemelerinin işleyişiyle ilgili susmaları,  "ileri demokrasi" safsatasıyla uyutulduklarını göstermektedir...Keşke "Faşizan" askeri darbeler kadar 'demokrat' olabilseydiniz demek geliyor içimden ama onu da diyemiyorum ki...Hiç değilse Adaletin Mülkün (halkın) Temeli olduğuna inandırın bizi..

GS-İBB Analiz



Maç öncesinde oyuncular tribüne çağırılırken Selçuk'un tutukluğu ve Emre'nin hırsı gözüme çarptı.Engin'in özür diler gibi gelişi ve Kazım'ın sadece şovdan oluşan hareketleri.Daha önce Beşiktaş maçının ikinci yarısında denenmiş orta saha göbeği Belediye'ye karşı soru işareti oldu bizim için maç öncesinde.Çünkü Belediye'nin senelerdir kurulu düzeni bize orta sahada sıkıntı olabilirdi nitekim oldu da.Galiba Fener maçında Fener'in kadrosunu maç öncesinde tahtaya yapıştırıp bizden korkuyorlar diyen Terim, bu maçta da karşı tarafa korkmadığını göstermek istemiş olmalı.Ancak ilk yarıda maçtan önce düşündüğümüz sıkıntı oluştu.Takım boşluk bulmak için ayağa,üçgenler kurarak,Barselonavari paslar yapıyor ancak ara pasını bir türlü atamıyordu.Ara pasını atması için oyun kurucu Selçuk'un defanstan top alarak bunu yapmaya çalışması kendisini tehlikeli bölgenin çok uzağında kalmasına neden oldu.Zaten Selçuk'un maç öncesindeki görünüşü de "Ayakları İzmir'e yürümek isterken Sakarya doğusuna geçmek zorunda kalan" ordu gibiydi.Selçuk topu Engin'e verdiğinde,Engin defansın düzenini bozmak için tek başına cengaver gibi dalması "Pes oynuyor la bu" seslerine neden oldu.Öyle ya "olur da bir grafik hatası olur adamın içinden geçerim" diye düşünmüş olsa gerek.Hatta bir ara "bas şu x'e" sesi bile duydum tribünde:D Terim maçın adamı olarak Engin'i göstermiş olsa da onun pas vermesi için hafta içinde telkinde bulunacağına inanıyorum.
Maç bu kadar çıkmaza girmişken hatta İBB'nin gol atma ihtimali giderek yükselirken Terim muhtemel müdahale için ikinci yarıyı beklemiş olsa gerek:"Soyunma odasında olası bir uyarı ile takım kendini toparlamazsa ben devreye girerim." Zaten buna da gerek kalmadı Webo'nun atılmasıyla maç orda İBB için bitti.

Emre Çolak
Maçtan önceki hırsı sahada da vardı.İlk yarıda sürekli gezerek bütün,pas üçgenlerine girerek harika oynadı.Maç sonu 3'lüsüne muhtemelen Sabri ile çalışıyorlar zira hareketler aynı.Semih'den sonra altyapıdan beklenen monteler sonunda gerçekleşti.sırada 'top kendisinin diye oyunda olan,oynamayı bilmeyen zengin çocuk' edasıyla sahada gezinen Kazım'ın yerine altyapıdan övgüyle sözedilen Mertan montesi bekleniyor.


Semih Kaya 




Devre arasında yaptığı açıklamada en zor marke ettiği oyuncunun Semih Şentürk olduğunu söyleyen Semih, herhalde dün Webo'nun atılmasına en çok sevinen kişi olmuştur.Melo'nun yokluğunda ilk müdahaleler tandeme kalınca Ujfalusi ile birlikte hayli zorlandılar.Webo'nun kırmızı kartına gelince,bu sene gördük ki bilerek ya da bilmeden ayağa basan,dirsek atan kırmızı görecek.Hakemler Alex'e,Elmander'e,Webo'ya kırmızı çıkartarak bu standardı tutturmak istiyorlar,umarım böyle bir standart lig sonuna doğru da olur.Hele hele geçen sene Eskişehir maçında sarı kart gören Lugano'dan sonra bu standart lazımdı.Semih'in tabir-i caizse ekmeğe dönmüş bu ayakla oyuna devam etmesi ise bize şu resmi hatırlattı.Teşekkürler Semih...