Şampiyonluğa gidiş öykülerini anlatmak gibi bir amacım yok. Bazı güzel tesadüfler dikkatimi çekti. 2 sene önce Hamburg'da kupayı kaldıran Atletico tekrar şampiyon oldu. Araya Porto girdi ve Porto'nun oraya gelmesinde en büyük pay sahibi Falcao. Geçen sene rekorlar kırarak kupayı kaldıran Falcao bu sene de önceki yılın kazananıyla tekrar kaldırdı kupayı. Belki Porto'da devam etse Şampiyonlar Ligi'nde daha farklı yerlerde olurlardı kim bilir.
"Avrupa Kupası kazanmadan Galatasaray'dan ayrılmam" diyen Arda belki Galatasaray'dan ayrıldı ama avrupa kupası hayaline kavuştu. Kafası rahat olunca neler yapabileceğini tekrar kanıtladı ve Türkiye'nin en yetenekli oyuncusu olarak daha 25 yaşında kariyerine Avrupa 3.lüğünden sonra UEFA Kupası da ekledi ve bunu Türkiye'de bu kupayı kazanan tek takım, Galatasaray'dan yetişerek.
Sezon boyunca Avrupa'da kesintisiz ilerleseler de lig sallantılı gidince teknik direktörü değiştirdi Atletico. Normalde "dereyi geçerken at değiştirilmez" tiynetiyle yetiştiğimiz bir toplum olduğumuz ve tek Avrupa başarımızın 4 yıllık bir emeğin sonucunda gelmesinden dolayı bu işi biraz garipsedik ama bu Atletico'nun hamurunda hep var. Lig kötü gitse de Avrupa'da daima varlar ve genelde oyuncu seçimini de ona göre yapıyorlar. Bu açıdan Beşiktaş'ın 2 yıllık Avrupa macerasıyla benzerlik gösteriyor. Tabi bu teknik direktör değiştirme meselesinde akla hep Kadıköy'de oynanacak final yolunda Skibbe'nin gönderilmesi geliyor ama bu akşam da gördük ki mesele hocayı değiştirmek değil doğru hamleleri daha fazla yapmakta.
Maç boyunca NTV spikeri Güntekin Onay sürekli genç oyunculardan bahsetti, yaşlarını vurguladı. İşin enteresan yanı 2 sene önce Hamburg'da kaldırılan kupada kaleyi koruyan ve Manchester United'ın yolunu tutan Atletico Madrid kalecisi de Gea ile bugünkü finaldeki kaleciler aynı yaşta. Atletico 19 yaşında kaleci bulup bunu kaleye geçirmekten çekinmez üstelik bunlardan para kazanırken Türkiye'de kaleye geçebilmek için 25 yaşını doldurması beklenmekte kalecilerden.
Eğer bir finalden bahsediyorsak kaybedenden de (o ne yaa) konuşmalıyız. Atletic Bilbao bize yine Avrupa'dan tanıdık gelen takım. Hagi'nin attığı o inanılmaz golün mağduru olduklarından mıdır bilmem ama benim için onları hep sahiplenme duygusu vardır. Büyük özellikleri ise siyasi bir takım oldukları için sadece Bask bölgesindeki oyunculardan kurulular ve dışardan transfer yapmıyorlar. Buna rağmen genç kadrolarıyla finale kadar gelmeleri kupanın hikayesini dramatize eden unsur. Aslında bunun da bir örneği var ülkemizde. 1967 yılında Trabzonspor kurulurken Trabzon'daki futbol takımları birleştirildi haliyle de Türkiye'nin 4. büyüğü Anadolu'nun ilk şampiyonu efsane Trabzonspor öz Trabzon kaynaklarıyla kurulu bir takımdı. Ve aynı şekilde oyuncuların hemen hepsi de Trabzonluydu. Bu yapıyı bozduklarından beri 3-5 senede bir şampiyonluk yarışına girebilen ancak kazanamayan bir takım hüviyetindeler.Trabzon yakın yıllarda buna benzer kadroyu Gökteniz-Fatih Tekke kadrosuyla oluşturmaya çalıştı ve sonucunda bizim bu akşam Arda ile duyduğumuz gururun benzerini Fatih-Zenit ikilisinde duymuşlardı. Belki Gaziantep, Trabzon, Diyarbakır hatta İzmir gibi şehirlere bu final örnek olur da alt yapı politikaları geliştirirler. (Amaaan neyse biz şike konuşalım o daha zevkli kim uğraşacak altyapıyla..Brezilya nasılsa yetiştiriyor bizim yerimize de..)
Son söz de UEFA'ya. Yok la şikeden bahsetmeyecem. Arkadaş şu tribünde kupa töreni bokunu nereden çıkarttınız tekrar ya. Tekrar bunu sahaya alın konfetiler balonlar falan. Bakın biz Fatih Terim'le tekrar yapılanmaya başladık seneye olmaz belki ama 3-4 sene içinde bi finale geliriz (ne yapalım tiynetimiz bu) o zamana kadar halledin la şu işi. Tamam statlar gelişti ama 50 tane adamı göt içi kadar yere sokmanın da bi alemi yok yani.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder