Kişisel hobim olduğu için izlediğim reklamlarla ilgili olumlu ya da olumsuz düşüncelerimi paylaşacağım yazılar yazmaya karar verdim.
Zen Pırlanta
Pırlanta firmalarının reklamları genelde deterjan reklamları gibi sade suya tirit reklamlar oluyor. Akılda kalıcılık açısından hiçbir farklılığı yok, görsellerde kullanılan ürünlerin markayla eşleşmesi gibi bir durum da söz konusu değil. (Hatta hatta bir tane firma Seda Sayan'ı reklam yüzü olarak kullanmış ki hepten facia.) Bunun yanında Zen Pırlanta "Zen'siz olmaz" sloganıyla akılda kalıcılığı yakalamış. Hatta reklamda güzel de bir beste yapmışlar ama reklam genel mesajıyla olmamış be abi. Evlilik yıldönümünde tektaş satın alabilen bir adam var karşında ama o da ne? Bir teşekkür bile etmeyip sanki düzenli olarak tektaş hediyesi almak için evlenmiş gibi davranan bir kadın. Baksanıza, adam kayboluyor, kadın yüzüğe şarkılar söylüyor, sanki yüzüğe aşık. Hatta "söylenmeyen sözler paraklığında kaybolur" derken "Benim kocam öküz. İki lafı bir araya getiremiyor, böyle yüzük alıyor' demiş oluyor. Pırlanta firmaları reklamla öne geçmek istiyorlarsa iki yol var önlerinde; ya Nil Karaibrahimgil'in şarkısındaki gibi "Tektaşımı kendim aldım"dan yürüyerek kadınların feminist duygularına oynasınlar ya da genelde yüzükleri satın alan erkek tarafını markalarını tercih etmeye ikna edin.
Peros
Deterjan reklamı demişken Saba Tümer'li Peros Reklamı'ndan bahsetmeden geçemeyeceğim. Deterjan reklamları için "sade suya tirit" tabiri şöyle ki: ünlülere verilen çuvalla para ama marka bilinirliği sıfır. Çağla Şikel'in 8 haftalık tatil dönüşü çok da gerçekçi durmuyor bu yüzden. Bu piyasayı yıkıp geçen, doğal, sıradan insan başkahramanlı "cırt Ayşe Teyze"li reklamlar ACE'nin ismini nasıl da akıllara çaktı halbuki. İşte Peros bu "ünlülerle deterjan reklamı" klişesini tekrar yıkan reklamlar yaptı. (Ben de arada sırada deterjan reklamı yapsam diye düşünür bu klişenin üstüne yürüyecek fikirler geliştiririm ama Peros'un reklamı aklıma gelmemişti) Televizyonda ilk izlediğimde kahkaha atmıştım, hala ne zaman izlesem gülerim. Özellikle hizmetçinin oyunculuğunun doğallığı da çok iyi olmuş. Keşke 3 kiloluk olan deterjan poşetinin gerçeğini kaldırsaydı da boş karton kaldırdığı bu kadar belli olmasaydı.
Firmanın televizyonda ratlamadığım, bu klişeye sağlı sollu giriştiği diğer reklamları da şöyle:
Lipton Ice-tea
Ülkemizde, benim hatırladığım, örnekleri pek olmasa da "rakibine gönderme yapan" ya da diğer bir deyişle "marka savaşları" reklamlar çok meşhurdur. Özellikle zeka ve espri çıkardığı için ortaya, ben ayrıca severim. Lipton Ice-tea ise bu tarzın en güzel örneğini vermiş. Coca-cola'nın Tarkan'lı ve zannediyorum uluslararası amaçla yaptığı reklama müthiş göndermeler yapmış. Cengiz Bozkurt'un sempatik oyunculuğu, Coca-Cola renklerindeki kostümü, "hani böyle" yaparken Tarkan'ın dansını taklit etmesi ve "ilk akla gelen, gazsız, KOLA'ya kaçmıyoruz" cümleleriyle mesaj net olarak verilmiş. Hala izlemediyseniz Coca-cola'nın reklamını aşağıya bırakıyorum. Daha önce yapılmış benzer örneklerden de altına iliştiriyorum.
Pepsi ile Coca-Cola'nın arasındaki rekabete dayanan iki reklam
Blackberry'nin Apple'a göndermesi ve aldığı cevap
Mc Donald's reklamı gibi Burger King reklamı
Mercedes'in tavuk reklamına Jaguar'ın cevabı
Bu konuda yapılan en iyi çalışmalardan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder